Hesabım
    Licorice Pizza
    Ortalama puan
    3,0
    10 Puanlama
    Licorice Pizza hakkında görüşlerin ?

    2 Kullanıcı yorumları

    5
    0 Eleştiri
    4
    1 Eleştiri
    3
    1 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Bay ?
    Bay ?

    22 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    15 Mart 2022 tarihinde eklendi
    Ben eğer P.T.Anderson’ın akrabası veya yakını olsa idim filmi çok beğenirdim. Hatta ‘’Oscar’lık film yapmışsın’’ bile derdim. Akademi de zaten aday yapmış. (Ee onlar zaten tanıyor PTA’yı. Ama biz senin yaşamını bilmiyoruz be kardeşim.) Yani demek istediğim her ne kadar melankolik bir aşk hikâyesi anlatsa da film, çok kişisel. PTA, kendisinin ve arkadaşlarının gerçek yaşamındaki hatıralarından yola çıkmış, ancak bu kişisel sınırları aşmak istemediği için ‘’beni tanıyanlar anlar’’ egosu ile filmi yapmış. Seni beni pek umursamamış canım kardeşim. Çok kibirli bir davranış. Kızıyorum böyle filmlere.

    Böyle olunca; bu film ne anlatıyor, ne izledim, o ne ola ki, şimdi bu ne… gibi sarmalların içinden bir şeyler kapmaya çalışıyoruz. Ki kibri adından belli: Ben şimdi nerden bileyim filme adını koyduğun ‘’Licorice Pizza’’nın senin çok sevdiğin eski bir plakçı olduğunu. (İsmini vermişsin, beni de unutmayıp içinde bir yerde gösterip bir bağ kursaydın anlardım ben yahu. Bak Phantom Thread’ını çok beğenmiştim. Şimdi bu ne?)

    O zaman biraz geyik yapayım, filme ben de kişisel bir yorum yazayım. Licorice Pizza yani meyanlı pizza. Ben karışık pizza diyeyim. Hadi biraz argo katayım, Ortaya Karışık olsun. Buradan gideyim: Bir film yapayım, eşe dosta hitap etsin. Biraz kendi yaşamımı biraz da arkadaşım Gary Gotzman’ın anılarını katayım. Kendini bulma çabasındaki yeni yetmelerin aşkı ana tema olsun ki genel izleyicinin de gönlünü alayım. Hatta tanıdıklarımı oynatayım. Rahmetli P. Seymour Hoffman’ı çok severdim, oğluna başrol vereyim, annesi de filmde annesini oynasın. Haim aiesini yıllardır tanıyorum, anneleri öğretmenimdi, komple filme dahil edeyim, hatta küçük kızlarına da ikinci başrolü vereyim. Kendi çocuklarımı da filme katayım. Hiç ünlü yok… Sean savaş belgesellerine ara ver, birinci ünlü sen ol. Bradley benimle çalışmayı çok istiyordun, al sana fırsat ikinci ünlü sen ol. Barbara, arkadaşım Gary’in sana yatak satmayla ilgili anısı var filme koysam, senin de adın geçse olur mu? Biraz da jest yapayım, Leonardo DiCaprio’nun babası ile Steven Spielberg’in kızına da küçük birer rol vereyim. Yaşadığım mekanları çok özledim, film orada geçsin. Biraz dönemin gerçeklerini, Vietnam ve petrol krizini katayım sosu olsun. Dönem müzikleri olmazsa olmaz, hatta ''The Doors’dan Peace Frog'' bile olsun. Biraz da sürücü kursu (Gerçi takdire şayan, kendisi sürmüş). Eee tamamda ana fikir: Ergene aşık olan kızımız, bu tuhaf davranışını garipsesin, ne yapıyorum ben desin, sonra dönemin politik şahsiyetinin gizli ve o dönem sıkıntılı olan aşk hikayesini öğrenince, bizim ki daha normal deyip ergen kardeşimize koşsun. El ele tutuşsunlar ve film bitsin… Bayağı karıştırdım ama böyle olunca filmi biraz daha sevdim.

    En iyi film ve en iyi yönetmen adaylığı var. O yüzden izledim. Alır mı?.. Akademi de kişisel bakarsa neden olmasın. Sonuç olarak yorum geneli bağlamaz, ancak izleyecekler ana fikir de bahsettiğim yerden giderlerse daha bir anlaşılır olur. Tüm yorumlara saygı ile iyi seyirler…
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.094 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    22 Şubat 2022 tarihinde eklendi
    Senaryosunu da yazan ve ciddi biçimde risk alarak deneyimsiz oyuncuları baş rollere taşıyan Paul Thomas Anderson'ın yönetmen koltuğunda oturduğu "Licorice Pizza"; Sean Penn, Tom Waits, Bradley Cooper, Benny Safdie ve Skyler Gisondo gibi önemli simalar ile büyük çoğunluğu genç ve amatörlerden oluşan oyuncu kadrosunu güçlendirilirken, fırsatlar ülkesi ABD'deki ülkeye özgü "Amerikan tarzı" girişimciliğe de sıklıkla, anlamlı bir vurgunun da yapıldığı "romantik bir dönem komedisi" olarak geliyor karşımıza...

    Gelin isterseniz, 94. Academy Ödüllerine, "En İyi Film", "En İyi Yönetmen" ve "En İyi Özgün Senaryo" kategorilerinde, dörder kategoride de BAFTA ve Golden Globe ödüllerine aday olarak; Anderson'ın elinde tuttuğu düşük rakamlı kartlara rağmen çok doğru bir yöntemle oynadığı pokeri, sanki kartlar "full asmış"çasına açıkça kazandığını gördüğümüz 40 milyon dolar bütçeli bu filme biraz daha yakından bakalım...

    Yıl 1973...

    San Fernando Valley'de yaşayan, (henüz ilk filminde oynayan Philip Seymour Hoffman'ın oğlu Cooper Hoffman'ın canlandırdığı) 15 yaşındaki çocuk aktör Gary Valentine, öğrencisi olduğu lisenin yıllığında kullanılacak fotoğraf çektirme günü için süslenip püslenip sıraya girerken; bir fotoğrafçının asistanı olan (yine henüz ilk filmi olmasına karşın neredeyse "yıldızlaşan" Alana Haim'in oynadığı) 25 yaşındaki Alana Kane'i gözüne kestirerek akşam yemeğine davet eder...

    Gündüz pek gönüllüymüş gibi görünmese de Alana, sonunda davete icabet ederek restorana damlayıverir...

    Yemeğin ardından Alana'yı evine bırakırken oldukça hızlı davranan Gary, yıldırım aşkı ile tutulduğu kadının telefon numarasını almayı da ihmal etmez...

    Neyse...

    Los Angeles'lı iş insanı Jerome "Jerry" H. Frick (John Michael Higgins) ve eşi Mioko'nun (Yumi Mizui) San Fernando Valley'de açacakları Mikado isimli Japon restoranı için bir gazete ilanı hazırlayan Gary'nin reklam ajansı işletmecisi annesi Anita'nın (Mary Elizabeth Ellis) acilen Las Vegas'a dönmesi gerekmektedir...

    Ki bu da aslında, Jerry Best'in (Greg Goetzman) Şovu için annesinin Gary'i New York'a götüremeyecek olması anlamına gelmekte olup henüz reşitliğini kazanmadığı için Gary'nin, kendisine refakat edecek bir başka yetişkini bulmasını gerektirecektir...

    Yoksa Gary turneye kabul edilmeyecektir...

    Ama Gary'nin çözümü hazırdır zaten...

    Alana ile birlikte uçağa atladıkları gibi New York'a uçacaklardır...

    Zira aralarında Gary'nin arkadaşı Lance Brannigan'ın (Skyler Gisondo) yanı sıra Mark (Griff Giacchino) ve Tim'in de (James Kelley) yer aldığı on sekiz çocuk, Lucy Doolittle (Christine Ebersole) ile beraber "Under One Roof / Bir Çatı Altında" oyununda sahneye çıkacaklardır...

    Çıkmasına çıkarlar da...

    Bu seyahat, Alana konusunda Gary'nin, Lance adında nur topu gibi bir rakibinin doğmasına da neden olmuştur...

    Aynı esnada ("aynen gerçek hayatta olduğu şekilde") annesi Donna (Donna Haim), babası Moti (Moti Haim) ve kız kardeşleri Este (Este Haim) ve Danielle (Danielle Haim) ile aynı evde yaşayan Alana'nın bir Yahudi olduğunu ve o sebeple de Lance'i tercih ettiğini öğreniriz...

    Ancak Yahudi gelenekleri ile büyütülen ve üstelik kendisine sorulmadan çocukluğunda sünnet de ettirilen yetişkin Lance, artık bir Ateisttir...

    Böylelikle Lance faktörü tamamen devre dışında kalırken Gart'nin eli de, bayağı bir güçlenmiştir...

    Kasabasındaki bir dükkanda gördüğü yeni nesil bir su yatağı, aklına iyice yatmış olan Gary; bunlardan satmak amacıyla mankeni Kiki Page (Emily Althaus), kardeşi Greg (Milo Herschlag) ve Kirk (Will Angarola) ile bir Gençlik Fuarına gider ve yanlışlıkla olsa da cinayet suçlamasıyla polis (Lakin Valdez ve Mark Kirksey) tarafından derdest edilip kelepçelenerek tutuklanır...

    Elbette masum olduğu anlaşılınca serbest kalan Gary, Alana'yı da yanına alarak "Fat Bernie's" marka su yataklarının pazarlama ve satışı işine girer...

    Yetmez...

    Gary Alana'yı, oyuncu organizatörü Janice (Lori Killam) ile de tanıştırır...

    Sıra kasabada, bir "Fat Bernie's" mağazası açmaya gelmiştir...

    Yani ikili açısından her şey yolundadır...

    Ta ki, Sue Pomerantz (Isabelle Kusman) çıkıp da mağazaya gelene kadar...

    Her ne kadar bu, Alana ile Gary arasındaki ilişkide, onarılması mümkün olmayan bir kırılma anı olmasa da dakika 58...

    Geride sizleri, fazlasıyla eğleneceğinizi tahmin ettiğimiz, atmosfer ve anlatılan öyküyü güçlendirerek filme damgasını da vuran 70'li yıllara ilişkin çarpıcı müzikleriyle; Barbara Streisand, petrol krizi ve eş cinsel politikacı örneklerinde de olduğu gibi değişik espri ve tiplemeler içeren 75 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...

    Keyifli seyirler,
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top