Aşk 70’lerde yaşanıyor güzelim
Yazar: Murat Tolga ŞenYeni Paul Thomas Anderson filmi Licorice Pizza duyurulduğu günden bu yana ilgi çeken, oyuncu kadrosu, afişi ve fragmanıyla beklentiyi yükselten bir iş. Şüphesiz, çorak sinema ikliminde yeni bir buluşma için hasretle bekliyorduk ancak salondan biraz boynu bükük ayrıldığımı itiraf etmeliyim.
Paul Thomas Anderson’ın çağımızın en iyi sinemacılarından biri olduğu su götürmez bir gerçek ama ruhlarımızı günümüz gerçekliğinden kaçırmak için hikayeler yazıp filme çektiğini düşünüyorum. Onun filmlerini bir tür zaman makinesi gibi görüp izlemeyi de seviyorum.
Licorice Pizza da bu zaman kapsüllerinden biri. PTA, filminin bu duyguyu oluşturmasını sağlamak için elinden geleni yapıyor. Film, seyircide eski usul bir sinema izleme deneyimini oluşturmak için meşhur Leo the Lion’lı MGM logosuyla açılıyor. Evet bu film bir genç aşkı izletse de aslında orta yaşlı seyirci için bir nostalji paketi. PTA, bazı duyguları, bunlardan oluşacak çatışmaları sağlayabilmek için 40-50 yıl öncesine gitmek gerektiğini biliyor. Licorice Pizza’nın hikayesi 2021’de geçse izleyenler “bu da ne şimdi” der geçer ama 70’ler, eğlenceli şehir yaşamı, henüz görkemli sisini kaybetmemiş şöhretler dünyası ve genç aşkları için ideal bir set.
Daha derine inmeden önce oyunculuklardan bahsetmek istiyorum. PTA, kadim dostu Philip Seymour Hoffman’a büyük bir vefa göstererek oğlu Cooper Hoffman’ı (Gary) başrole koyuyor. Aslında filmde Hollywood soyundan gelen başka bir sürü isim daha var. Leonardo DiCaprio’nun babası George DiCaprio ya da Jack Nicholson’ın oğlu Ray Nicholson gibi…
Oğul Hoffman, babasın aktörlük yeteneğini taşıdığını gösteriyor, filmde çok iyi ancak eşlikçisi Alana Haim'in (Alana) oyunculuk performansıyla denkleşecek kadar değil. Onunkisi bir Oscar heykelciğiyle ödüllendirilmesi gereken çok güçlü ve parıltılı bir oyunculuk. Filmdeki herkesten daha iyi. Neyse ki Hoffman ve Haim arasındaki kimya tutuyor ve seyirciye yönetmenin yaratmak istediği duyguyu sağlayacak şekilde geçiyor ancak filmin başka sorunları var.
Biliyorum bu bir pizza değil. Film, Licorice Pizza adını, 1969'da James Greenwood tarafından kurulan Güney Kaliforniya'daki bir plak mağazaları zincirinden alıyor ama bu espriyi yapacağım; Licorice Pizza’nın temel sorunu, malzemesinin fazla olması ve birbirine karışması. Çok fazla malzeme kullanmak her zaman iyi sonuç vermiyor ve ortaya sevdiğiniz yerinden ısırıp gerisini bırakacağınız bir lezzet çıkıyor.
Son zamanda izlediklerimiz arasında buna en yakın örnek, Tarantino’nun Bir Zamanlar Holywood’da filmi olacaktır. Gary ve Alana’nın hikayesi filmin ağırlık noktası ancak ona eklemlenen (bazen ana hikâyeye bağlanmaya bile gayret etmeyen) kendi başına mühim olmaya çalışan çok fazla karakter ve sekans var. Komik ama tuhaf şekilde abartılı Bradley Cooper performansını örnekleyebilirim. Bu parçalar PTA’nın tarzını sevenler için sorun olmasa da genel seyirciyi yoracak şekilde ortaya saçılıyor. Finalin de ortalığa saçılanları toparlayacak kadar güçlü olmadığını düşünüyorum.
Her şeye rağmen Licorice Pizza, tuhaf, çok eğlenceli ve yönetmenin filmografisindeki en umursamaz iş. Fondaki 70’ler petrol krizi dokunuşları yine çok sevdiğim bir film olan Texasville’i hatırlattı. Bu hikayeleri seviyorum, iyi ki ve hala çekiyorlar. İyi seyirler.