Tam 5 yıl önce çektiği Side Effects filmiyle yönetmenliğe kısa bir ara veren Steven Soderbergh, geçen yılki filmi Logan Lucky ile günümüz Hollywood filmlerinin uyguladığı formüllerden uzak olan, deneysel bir filme imza attı. Ve Soderbergh, aynı şeyi Unsane'de de uyguluyor. Tıpkı Logan Lucky gibi, Unsane'in de oldukça bilindik bir konusu var. Uzun zamandır onun peşinde olan bir sapığı bulmak üzere bir akıl hastanesine giren ana karakter Sawyer, oradaki hastalardan birisi olduğu sanılınca bir odaya kapatılıyor. Sawyer, çevresindeki herkese deli olmadığını ve peşinde olduğu sapığın burada olduğunu anlatmaya çalışsa da kimse ona inanmıyor. Aklını kaybetmeden önce her şeyi halletmek ise Sawyer'a kalıyor.
Eğer Unsane'in sadece yüzeyine bakacak olursak, filmin kendisi oldukça sıradan bir gerilim filmi gibi hissettiriyor. Fakat yönetmen Soderbergh'un filmde yarattığı klostrofobik atmosfer, bilindik işleyişin içerisinde bulunan ufak detaylar ve Claire Foy'un inanılmaz performansı, Unsane'ı türünün örneklerinden bir tık öteye götürmeyi başarıyor.
Öncelikle herkesin dilinden düşüremediği şu konudan bahsetmeliyim; Unsane'in tamamı iPhone kameraları ile çekildi. Filmin ekranda yarattığı görüntü ise eski filmlerdeki kare ekran ile günümüzde kullanılan geniş ekranın karışımı gibi olmuş. Bu da ana karakterin kapana kısılmışlık durumunu daha çarpıcı bir hale getirmiş. Üstelik görüntü yönetmeninin ve filmi kurgulayan kişinin Soderbergh olması, sonucu daha da etkileyici kılıyor. Filmde boşa harcanan tek bir kare bile yoktu ve görüntüler inanılmazdı. Bunların sayesinde filmde sürekli ilgimi çeken bir şey vardı ve bir an bile sıkıldığımı hissetmedim.
Ama eğer teknik şeylerin dışında Unsane'de övülmesi gereken başka bir şey daha varsa, o da Claire Foy'un performansıydı. Foy'un oyunculuğunun çeşitliliği ve karakterine olan bağlılığı, Unsane'in bu kadar iyi olmasını sağlayan ana sebep olmuş. Ayrıca Foy'un bir İngiliz olduğunu göz önünde bulundurursak, filmde yaptığı Amerikan aksanı tek kelimeyle kusursuzdu. Bir de unutmadan, yardımcı oyuncular arasında Joshua Leonard'ın performansı da en az Foy'unki kadar başarılıydı. Bu ikilinin karşılıklı olduğu sahneler, Unsane'in en ilgi çekici bölümleriydi.
Unsane oyunculukları, yönetmenliği ve teknik açıdan başarıya ulaşıyor olsa da, ortada böyle bilindik bir konu olunca bazı sıkıntılar da beraberinde gelebiliyor. Bu da beni filmin zayıf yanlarına getiriyor. Film hakkında en çok canımı sıkan şey senaryoydu. Bunun nedeni de karakterlerin veya diyalogların kötü yazılmış olmasından değildi, ki bunlar oldukça başarılıydı, fakat hikayenin içerisinde bulunduğu gerilimli atmosferi yeterince kullanamamasıydı. Görsel bakımdan ana karakterin yaşadığı klostrofobik havası siz de hissetseniz de, hikaye bakımından ortada kullanılabilecek çok daha fazla potansiyel vardı. Yani ana karakterin durumunu daha da zorlaştırabilecek ve onun için bir çıkış yolunun imkansız olabileceğini hissedebileceğimiz şeyler. Ama film, ana karakter adına işleri zorlaştırmak yerine tamamen tesadüfi olaylar sonucu, ortaya onun durumunu kolaylaştıracak objeler atmayı tercih etmiş. Başka bir hastada bulunan kesici bir alet veya bir telefon gibi şeyler. Bu yüzden filmin yaratmaya çalıştığı atmosfere kapılmak bazen zorlaşabiliyor. Senaryonun türünün diğer örnekleriyle taşıdığı benzerlikleri düzeltmek için hiçbir şey yapmaması ise sonucu biraz sıradan kılıyor.
Genel anlamda Unsane, türünün kurallarını yıkmamaya çalışan bilindik bir gerilim filmiydi. Filmde bazı gelişmeleri gördükten sonra neyin nasıl yaşanacağını rahatça tahmin edebiliyorsunuz. Fakat hikayenin taşıdığı görsel atmosfer, güçlü performanslar ve Soderbergh'ün yönetmenliği, filmi türünün benzerleri arasında bir tık öne çıkarmış. Mutlaka izlemeniz gerekmeyen ama izlediğinize de pişman olmayacağınız bir film. İyi seyirler.
PUANIM: 6.5/10