Günahkar sanılan masumlar ve cadılar!
Yazar: Murat Tolga ŞenKorku Sokağı 3. Kısım: 1666
Hepimiz evde film izlemeyi seviyoruz ama korku türünün ev sineması mefhumu içinde ayrı bir yeri var, 80’ler video çılgınlığından beri bu böyle… O yıllarda, ucuza çıktığı için salonlarda gösteril/e/meyen bir sürü korku filmi video kulüplerin raflarını işgal etmişti. Bu kiralama dükkanlarının arşivlerinin neredeyse yarısını korku filmleri oluştururdu. O şahane zamanları hatırlıyorum; hafta sonu geldiğinde arkadaşlarımla şehirdeki bütün video kulüplerini dolaşır, listelerindeki en sağlam (görünen) korku filmlerini kiralar ve Cuma akşamından Pazar gece yarısına kadar devam eden bir korku filmi maratonu gerçekleştirirdik, üstelik bunu neredeyse her hafta sonu yapardık!
Artık başka zamanlarda yaşıyoruz. Netflix, artık bunu evden çıkmadan yapmamıza imkân sağlıyor ama eski tadı kaldı mı bilinmez. Netflix kütüphanesinde yerini alan Korku Sokağı Üçlemesi, her bölümde farklı alt türlere öykünen filmlerden oluşuyor. Yapımcılığını Chernin Entertainment'ın üstlendiği Korku Sokağı serisi film uyarlaması 2015 yılında geliştirilmeye başlandı ve yönetmen koltuğuna Leigh Janiak oturdu. Orijinal hikâyede Kyle Killen imzası var ama senaryo Phil Graziadei ve Leigh Janiak tarafından yazılmış. Seriyi, pandemi ve yayın hakları sıkıntıları yüzünden 2019’da tamamlanmış olmasına rağmen henüz izleyebiliyoruz.
Korku Sokağı (Fear Street) markasını, korku yazarı RL Stine'nın yaklaşık 50 kitaptan oluşan eserleri oluşturuyor ancak filmler bu eserlerden birebir uyarlama değil. Daha çok, isim hakkını ve serbest esinleri içeren bir çalışma… Pek bir numarası olmayan ilk bölüm ve şahane bir ikinci bölümden sonra her şeyi mahveden bir final bölümü ile Korku Sokağı’ndaki gezimizi sonlandırıyor, meraklısının ağzına bir parmak bal çalarken bambaşka hassasiyetleri kovalayan olan yeni bir Netflix tür çorbasında daha buluşmak üzere diyoruz.
Üçlemedeki filmler için yazdığım yazılardaki en ağır cümleleri bu bölüm için kuracağım. Olay şu, bu bölüm sırf Korku Sokağı bir “üçleme” olsun diye yazılıp çekilmiş gibi duruyor. Yolunda gitmeyen bir sürü şey var ama serinin en kötü iki oyuncusunu 1994’ten alıp 328 yıl öncesine, 1666’ya yollamışlar ve korkunç aksanlarıyla rol kesen bu ikiliyi izlemek azap verici.
1666, türün zirvesinde duran The Witch’in tariflerini alan ve yanlış uygulayan bir film/bölüm olmuş. Sarah Fier Cadısının lanetinin kökenini öğrenmek için seyretmeye devam ettim ama 1994 bölümünde 10 dakikalık bir flashback sekansla halledilebilecek orijin hikayesini alıp tam bir film çekmek üçlemeyi yavanlaştırıyor. İlk bölüm ve bu bölüm tek bir film olarak çekilebilir, serinin en iyi bölümü olan 1978 ise yan hikâye olarak sunulabilirdi. Zaten, 1666’nın hikayesi tükenince film yine 1994 yılından devam ediyor her şey daha da sıkıcılaşıyor.
Korku Sokağı 1666, bir sürü twistle dolu. Bunların bazıları kolayca tahmin edilebilir şeyler ama cadının hikayesinin/trajedisinin işlenişi enteresan. Burada A Nightmare On Elm Street (Elm Sokağında Kâbus – 1984) filmindekine benzer bir durum var. O filmin manyağı Freddy Krueger en az 20 çocuğu öldürmüş bir katildir. Öfkeli ebeveynler tarafından yakılarak cezalandırılmış ama intikam için geri dönmüştür. İlk iki film, Korku Sokağı’nın cadısı Sarah Fier’ın da benzer bir motivasyonla geri dönerek, gençlere cinayet işleten bir laneti yaydığını düşündürüyor ancak 1666, dönülmez yazan yerden dönerek hikâyeyi başka bir yere sürüklüyor. Tam da Netflix patronlarının istediği yere…
Seyircinin, Sarah Fier’ın kim olduğunu ve kötülüğün asıl kaynağını öğrendikten sonra hala seyredecek bir 40 dakikası var ve bu süreyi sıkılmadan tamamlamak imkânsız. Finalde Shadyside ve Sunnyvale arasındaki sınıfsal çatışmanın kaynağını göstererek, fakir ABD eyaletlerinin zengin eyaletlere olan nefretini işaretlemeden duramamışlar. Hala bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum. Shadyside laneti hikâyeyi yürütmeye tek başına yeterdi.
Korku Sokağı Üçlemesi, Netflix’in yapım zaaflarını her dakikasında taşıyan ama sıcak yaz günlerinde kolayca tüketilebilecek bir filmler serisi. Eğer, yeni nesil seyirciyi referans aldığı işlere yönlendirirse mutluluk kaynağı ancak o işlerin hiçbirindeki etkileyiciliğe sahip değil. Çok bir şey beklemeden izleyin, iyi seyirler.
Murat Tolga Şen