Seni gidi düşük bütçeli zombi!*
Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu1830’lu yıllarda bir gece Mary Shelley’nin uykusunu kaçıran kısa bir öykü olarak vücut bulan Dr. Frankenstein ve onun canavarının hikayesi yaklaşık 200 yıldır popülerliğinden taviz vermeden dünyayı dolaşıyor. Malzemeye en az Drakula kadar bayılan Hollywood tek kapı değil elbette, ufak bir Frankenstein başlığı araması ile 72 millette çekilmiş/uyarlanmış görsel yapımlara ulaşmak mümkün. Bu hafta korkusundan arınmış olarak komedi kontenjanından vizyondaki yerini alan Canavar Gibi: Türk İşi Frankeştayn filmi de işte bu yüzlerce yapımdan biri olarak listelenecek artık…
Dr. Frankenstein’ın canavarının hikayesi yine Türk usulu bir parodi tarzıyla ele alan filmin yönetmeni Özgür Bakar; kendisiyle beraber senaristlerinden biri ise -artık neredeyse her filmde beraber çalıştıkları- Alper Kıvılcım. Türün kaldırabileceği bir tercihle de senaryonun üçüncü ayağı Suat Ozkan’a emanet.Bakar ve Kıvılcım işbirliği daha önce karşımıza Azazil: Düğüm , Ammar ve Deccal serilerinin yanı sıra Korku Komedi: Bana Normal Aktiviteler filmini de getirmişti. Yani Türk işi Frankeştayn, türü bilen zihinlerin mahsulu aslında.
Elimizde bir Dr. Frankeştayn’lığa soyunmuş, tıp fakültesinden uzaklaştırılmış bir adet öğretim görevlisi (Ruhi Sarı) var; kim ne derse desin hayallerinin peşinden gitmeye kararlı olan mucidimize eşlik eden bir yaveri (Bülent Çolak) de mevcut; ve tabii ki bu ikilinin yarattıkları, ya da yeniden dirilttikleri diyelim, ‘Gürbüz canavarı’ filmin ana omurgası. Bu omurganın, üçkağıtçılık ve dolandırıcılıktan hali hazırda canından olan Gürbüz’e ve pek tabii Şevket Çoruh’un karakter oyunculuğuna yaslandığını belirtmek gerek. Günümüzün nitelikli dolandırıcılarının yanında mahalle kalpazanı olarak aslında gayet masum kalan Gürbüz, bu nitelikteki insanların bir toplamı olarak iyi yazılmış ve oynanmış bir karakter.
Filmin geneline yayılan ama komedi unsurları ile yumuşatılan bilim-din çarpışması mevcut; sonuçta ölmüş birisini diriltmek, Müslüman mahallesinde salyangoz satmak bir anlamda. Ama dirilen Gürbüz olduktan sonra pek kimse işin manevi-etik ya da gerçeklik boyutunu sorgulamıyor açıkçası. Film ‘Dr. Frankenstein’ın canavarı’ malzemesinin ciddi boyutunu eleyip, parodi unsurlarını alıp, kendisine has, Türk işi mesajını ise finale saklıyor. Senaryo Dr. Frankenstein’ı ya da canavarı yargılamaktansa, hayatta “ikinci bir şans verme/sahip olma” meselesine eğiliyor ve canavarın aslında bu ikinci şansı nasıl değerlendirdiği ya da harcadığını ana meselesi haline getiriyor.
Orijinal müziğinde Ercüment Vural’ın imzası bulunan yapım, çeşitli aksaklıklarına, bol keseden dağıttığı küfür ve argoya rağmen seyircinin kaptırıp seyredeceği, öyküden kopmayacağı bir akışa sahip. Filmi en çok Şevket Çoruh hayranları sevecek; jenerikteki atılmış sahneler de cabası…
*Filmde “Tintin” karakterine ait olan bir replik.
twitter.com/duygukocabayli