En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Turgay Buğdacigil
Takipçi
2.094 değerlendirmeler
Takip Et!
2,5
23 Temmuz 2021 tarihinde eklendi
“The Man Who Killed Hitler and Then The Bigfoot”, senaryosunu da yazmış olan Robert D. Krzykowski’nin yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…
Prömiyeri, 20 Temmuz 2018’de Fantasia Film Festivalinde (Kanada) ve 8 Şubat 2019 tarihinde vizyona giren filmin, hâlihazırda IMDB, Rotten Tomatoes ve Metacritic gibi mecralarda ciddiye alınacak miktarda oydan oluşan bir izleyici ve yorumcu puanı ortalaması mevcut değil…
O nedenle bizde bu filmi, her zamanki gibi önceliği yine oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik haline geldiği üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce yine filme ilişkin ilk tespitimizi paylaşalım:
Karşımızdakinin, köpeğiyle birlikte tek tabanca yaşayan ve (Robert D. Krzykowski’nin filmde sıkça başvurduğu "flashbackler" aracılığıyla) kendi geçmişiyle hesaplaşmaya çalışan Calvin Barr (Sam Elliott) isimli yaşlı bir savaş gazisinin, benzer içerikteki 60’lı yılların romantik Hollywood filmlerini de anımsatan fakat onlardan çok daha düşük bir bütçe ve çok daha mütevazı bir castingle günümüze uyarlanarak kurgulanmış “seyri kolay” bir film olduğunu söyleyebiliriz…
Ancak bu tespitteki en kritik nokta, işin baş roldeki Sam Elliott ile alakalı olan kısmı…
Ki o da, mevcut oyuncu kadrosundan onu çıkarttığınız an bu filmin, televizyon kanallarının Pazar sabah kuşağında gösterime koydukları ucuz TV filmlerinden birine dönüşecek olması…
Sanıyoruz böylelikle, altını kalın harflerle çizmeye çalıştığımız şeyin; aslında Robert D. Krzykowski’nin bu “filmin bekasını”, tamamen Sam Elliott’ın karizmasına bağlamış olduğu hususu, şimdi daha da iyi anlaşıldı…
Bizce Sam Elliott, performansı ile Robert D. Krzykowski’yi yanıltmamış ve başarıyla işin üstesinden gelmiş…
Üstelik bir diğer tanınmış sima Ron Livingston’da, birkaç sahneliğine de olsa varlığıyla filme renk katınca “iş tamamen bitmiş…” mi?
Elbette, hayır…
Coşkun Sabah’ın “Bu akşam içimde hüzün var” diye başlayıp,
“Gözümde canlandı anılar Ağlamak istiyorum, haykırmak istiyorum Bu akşam içimde hüzün var
Sensiz geçmiyor bu akşamlar Gönlümde dinmiyor arzular Kavuşmak istiyorum, sarılmak istiyorum Bak bizi bekliyor anılar
Anılar, anılar, şimdi gözümde canlandılar Anılar, anılar, beni bu akşam ağlattılar”
Diye devam eden şarkısındaki gibi bir hikâyeye sahip olan ve bu hikâyenin bir bölümünde de yetmiş beş yaşındaki Sam Elliott’ı, dağın başında tek başına yaratık avlamaya gönderen Robert D. Krzykowski’nin ilk yönetmenlik denemesi olan bu film, sonuçta ne yazık ki puan olarak 2,5 öneri olarak da “bas izle, sonra da unut” dan daha fazlasını alamıyor bizden…
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.