Herkesin seni unutacağını bilsen dünyayı kurtarır mısın?
Yazar: Murat Tolga ŞenÇizgi romanların, “zararlı neşriyat” ilan edildiği, kuytu köşelerde aileden gizli okunduğu karanlık çağlarda büyüdüm ama şanslıydım ki ailem bu saçmalığa kanmamıştı. Neredeyse çıkan her çizgi romanı alıyor, harçlığım yetmediğinde de arkadaşlarımla değiş tokuş ediyordum. Takasa sokmadığım iki favori kahramanım vardı. Biri, kurduğu fantastik evren ile aklımı başımdan alan Conan diğeri ise kolayca özdeşlik yakaladığım, Marvel’daki başka süperlere benzemeyen bir çelimsiz oğlan: Peter Parker, nam-ı diğer; Örümcek Adam!
Kenar mahallede amcası ve halasıyla yaşayan, bir sürü sosyal problemi olan, okurken çalışmak zorunda kalan Peter Parker benim kahramanımdı. Dönemin popüler aksiyon oyuncusu Jackie Chan gibi kaçarak dövüşür, düşmanlarını alaya almaktan çekinmezdi. Ego dağına dönüşmüş diğer Marvel kahramanlarından çok farklıydı. Üstelik o da bizim gibi sevdiğine pek açılamazdı!
Şimdiye kadar izlediğimiz tüm Örümcek filmlerinin bu temeli korumasını ve güçlendirmesini sevdim. Peter Parker kendini ispat etmek için uğraşan, sevdiklerine karşı bile ürkek bir karakter. Filmler boyunca bu kahramanı oynayan aktörler karakteri yontarak şekillendirdiler. Tom Holland’ın yorumu bana göre en iyisi, o fiziksel olarak çizgi romandaki Peter’a hiç benzememesine rağmen onu en iyi anlayıp oynayan aktör oldu. Sayesinde Peter Parker, kostümleri olmadan değil şehri kurtarmak bakkaldan ekmek bile alamayacak kadar zayıf görünüyor ancak Örümcek kostümünü giydiğinde sonuna kadar mücadele eden, sevdiklerini korumak adına her şeyini verebilen biri oluyor. Çizgi romandaki karakterin belki de en süper özelliği bu ve Tom Holland oyunuyla bu nüansı mükemmel yakalıyor.
Yazının bundan sonrası bazı sürprizbozanlar (Spoiler) içermektedir.
Spider-Man: No Way Home, Spider-Man: Homecoming'de başlayan ve Spider-Man: Far from Home'da devam eden Tom Holland Spider-Man/MCU üçlemesini tamamlıyor ve sevdikleri için her şeyini feda edebilen süper kahraman hikayelerinde hiç sorulmamış zor bir soruyu cevaplıyor; sevdiğiniz için canınızı verirsiniz ama filmin sonunda sevdiğinizin gözünde bir hiç olacağınızı bilseniz yine savaşır mısınız?
MCU, şu çoklu evren meselesine fena sardı. Bunu, canları ne zaman isterse filmi geriye sararak ölen kahramanları geri getirmek ve başka bir sürü şey için tasarladılar ve hoyratça kullanıyorlar. MCU çoklu evreni istediğiniz zaman istediğiniz eşyalarla dekore edeceğiniz ve sıkıldığınızda ya da komşularınız beğenmediğinde hemen değişiklik yapabileceğiniz boş bir oda gibi.
İzlediğimiz son macera, bir önceki film olan Far from Home'un şok edici sonuyla örtüşerek başlıyor; Jonah Jameson (JK Simmons), dünyaya Örümcek Adam'ın gizli kimliğinin lise öğrencisi Peter Parker'dan başka bir şey olmadığını ifşa ediyor ve Peter dünyanın en ünlü insanı olmanın ne demek olduğunu öğreniyor ancak kısa sürede şöhretin pek fazla avantajı olmadığını keşfediyor. Film geri kalan zamanda, gizliliğini kaybeden ve bir numaralı halk düşmanı haline gelen Peter Parker’ın, Doktor Strange’in yardımıyla çoklu evrene dalarak ortalığı karıştırmasını izletiyor. Ve bu sayede şimdiye kadar izlediğimiz tüm Örümcek’leri (ve elbette onların düşmanlarını) yeniden iş üstünde görme imkânımız oluyor.
Müthiş eğlenceli bir girişle açılan film gelişme bölümünde nostalji çamuruna saplanarak bir tür mezunlar partisine dönüşüyor. MCU fanları bu bölümlere bayılacak ancak ben nostalji duygusunu kaynağından beslemeyi seviyorum. Son Hayalet Avcıları filminde de benzer bir hisse kapılmıştım. Gelişme kısmının tek kusuru bu değil, Peter’ın aklına süper kötüleri öldürmek yerine iyileştirmek gibi fazlaca naif bir fikir bile geliyor. Seyircinin kolayca tahmin edebileceği gibi bu deneme gümbürtüyle çökecek, büyük bir kayıpla sonuçlanacak bir felakete yol açacak ancak Peter vazgeçmek yerine mücadele etmeye devam edecek.
Günümüz politik doğruculuğundan beslenen ve Marvel hikayelerinin temelinde yatan intikam alma fikrinden tamamen vazgeçen bu yaklaşım Örümcek Adam’a yakışıyor elbette. Çünkü bu kahramanın mottosu diğerlerinden farklı. Peter Parker, düşmüş bir melek gibi insani zaaflarla donatılmış ama erdemli olmaktan vazgeçmeyen biri ve sürekli hatırladığı bir cümle onu ayık tutuyor; “büyük güç, büyük sorumluluk getirir.”
Açıkçası, pek çok kusuruna rağmen Spider-Man: No Way Home oldukça eğlenceli bir film. Bunu yapabilmek adına epey tutarsız bir hikaye yazılmış olsa da, Örümcek Adam filmlerinde oynamış tüm kahramanları ve düşmanları bir araya toplamak ve seyirciyi bu galeride dolaştırmak iyi fikir. Jon Watts karakterleri iyi anladığını her filmde belli etti. Burada da aynı şeyi yapıyor. Bu sayede normalde saçma gelecek pek çok şeyi kabul edip izlemeye devam ediyoruz. Bir sitcom gibi başlayan macerada dram dozu giderek yükseliyor ve finalde birkaç damla gözyaşına bile dönüşebiliyor.
Spider-Man: No Way Home, hayranlar için çekilmiş bir film, bir tür parti bile sayılabilir ancak bilet alan herkesin hoşuna gidecek bir sürü bahanesi var. Ülkemizde de güçlü bir gişesi olacağını tahmin ediyorum. İyi seyirler.
Murat Tolga Şen