“Mandy”; senaryosunu, Aaron Stewart-Ahn ile birlikte yazdığı hikâyeden uyarlayan Panos Cosmatos’un yönetmen koltuğunda oturduğu fantastik bir drama…
Prömiyeri, 19 Ocak 2018’de Sundance Film Festivalinde yapılan ve 14 Eylül 2018 tarihinde Amerika’da vizyona giren filmin, 6.5/10 (67.725 oy) ve 3.5/5 (2.500 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 7.6/10 (246 yorum) ve 81/100 (30 yorum) olan Rotten Tomatoes ve “Mutlaka İzlenmeli” etiketine de sahip olan Metacritic yorum ortalamaları, her ne kadar kendini normal sinema izleyicisine pek fazla beğendirememiş olsa da aslında hiç de kötü olmayan bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…
Yine de isterseniz, 6 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve toplam 1,5 milyon dolarlık bir hasılat ile de gişeye çakılmış olan bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle birde biz inceleyerek yorumlayalım, ardından da puanlamaya çalışalım…
Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, ancak psikolojik anlamda ciddi bir depresyon veya ağır bir uyuşturucu yahut alkol seansı sonrasında kafalar bayağı bir kıyakken deneyimlenebilecek sanrılar tarzındaki görüntülere sahip olan sıra dışı bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Fakat yorumumuza devam etmeden, küçük ama önemli bir uyarı notu olarak sinemadaki burcu Marvel yükseleni de Avangers tarzı filmler olanlar ile anlattığı hikâye ve kullandığı dile ilişkin tercihleri, “Armut piş, ağzıma düş” biçimindeki filmler olanların bu filmden kesinlikle uzak durmaları gerektiğini de belirtmiş olalım…
Zira ne yazık ki bu film, öyle her bünyeye uygun olarak kurgulanmamış…
Neden mi?
Örneğin; daha dakika bir, gol bir dercesine film, progressive rock’ın efsane topluluklarından King Crimson’ın “Red” (1974) albümünden içinde “Starless and bible black / Yıldızsız ve İncil siyahı” gibi mesajı kendinde olan oldukça anlamlı sözcüklerde barındıran “Starless” isimli bir parçayla başlıyor da o yüzden…
Peki, bu “Starless” o kadar mı önemliydi?
Elbette hayır…
Çünkü bunu tamamlamak üzere daha sırada Mandy Bloom (Andrea Riseborough) karakterinin giydiği üzerinde heavy metalin öncülerinden Black Sabbath’ın adı yazan tişörtü ile Jóhann Jóhannsson’un “Seeker of the Serpent's Eye” isimli parçası da var…
Eğer bütün bu saydıklarımız sizin için herhangi bir şey ifade etmiyorsa, filmi izlemeye hiç başlamamalısınız…
Diyelim başladınız, hemen bırakmalısınız…
Neden mi?
Özellikle belirttiğimiz gibi Panos Cosmatos bu filmi, oraya buraya serpiştirdiği “küçük ipuçlarını” bir araya getirerek kendi kafasındaki “büyük bulmacayı” (puzzle) çözebilecek bir izleyici kitlesi için çekmiş…
Şimdi tam da bu noktada diyebilirsiniz ki, “İyi de kardeşim, senin çok bayıldığın bu film, o derin anlamlar yüzünden gişede çöküş yaşamış…”
Olabilir…
Biz şahsen Cosmatos’un öyle bir problemi olduğunu da düşünmüyoruz…
Aynen vakti zamanında Vincent van Gogh’un resimlerinin sattığını göremeden öldüğü veya ilk yıllarında Picasso ile “böyle resim mi olur?” diye alay edildiği gibi…
Bu film için söyleyeceklerimiz, tabii ki şu ana kadar sıraladıklarımızla sınırlı değil…
Bir iki laf da, son yıllardaki en iyi performanslarından birini sergilemiş olan Nicolas Cage için etmek gerekiyor…
Ki muhtemelen bu usta oyuncu, benzerlerine ancak “Ash vs Evil Dead” (2015 – 2018) isimli dizi ile Quentin Tarantino, Robert Rodriguez ve Eli Roth filmlerinde rastlanabilecek olan kan banyosu sahnelerindeki görüntüsüne kendisi de şaşırmıştır…
Bu arada renkler ve görüntüler ile oynayarak filmde çok değişik bir atmosfer yakalamaya çalışan Cosmatos’a kurgu masasında eşlik ederek, kamera, ışık, makyaj ve efekt ekibinin çıkardıkları işe bir sihirbaz edasıyla müdahale eden Brett W. Bachman ile “Cheddar Goblin” lakaplı Paul Painter’ın hünerlerini de atlamamak lazım…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda da olduğu gibi yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; “Captive State” (2019) filminin yorumunda olduğu gibi kendini bol efektli ve bol aksiyonlu "gişe şampiyonu" vasat bilim - kurgu filmlerinin bağımlılığından kurtarmayı becerebilmiş sinemaseverlere, “Bir ABD – Kanada ortak yapımı olan bağımsız sinemanın, insana beyin jimnastiği de yaptıran bu türden seçkin örneklerini de izleme listelerinizden eksik etmeyin” diye seslenerek kullanmış olalım…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz bu çok özel film için önerimiz de, olumsuz puan ve yorumlara aldırmadan “mutlaka bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,