En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Baris Ö.
Takipçi
74 değerlendirmeler
Takip Et!
3,0
19 Mayıs 2019 tarihinde eklendi
Viggo Mortensen ve Mahershala Ali'nin gerçek bir hikayeye dayanan bu yapımda gayet güzel durduğunu söylemem gerek. Son yıllarda Amerika'da siyahilere eskiye oranla artan ırkçılığın karşısında bir duruş sergilemek adına geçmişte yaşananları aksettiren film izledikçe sizi kendine çeken bir yapıya sahip. Bu yılki Oscar ödül töreninde 3 ödül birden alıp dikkatleri üzerine çeken bu yapımı herkesin izlemesini tavsiye ederim. Yapım yavaş yavaş ilerleyen yapısına rağmen sonunda sizi biraz duygusal bir tatmin içinde bırakarak son buluyor. Ama yine de siz siz olun beklentiniz çok yükseltmeyin. Evet bir çok Oscar ödülü almış hatta En iyi film Oscar'ını almış bir yapım olsa da izlerken ihtiyatlı davranmanız da yarar var. Ben beğendim açıkçası izleyen bir çok kişininde beğeneceğini umuyorum.
Film cok guzel mutlaka izleyin. Tek eksik, dr shirley'in kardesi ile ilgili olan kismi. Cunku bence filmdeki en guzel cumlelerden birinde bu konu ile ilgili mesaj vardi. "Dunya ilk adimi atmaktan korkan insanlarla dolu" ben bekledim ama o kisim sanki atlanmis. Cunku silah ve tas ile ilgili sahnelerde geri donus yapilmis, ama bu konu pas gecilmis.o yuzden 4* verdim Ama yinede cok kaliteli bir filmdi.mutlaka izleyin
Her yıl Amerika birleşik devletlerinde yaşanan ırkçılıkla ilgili bir film geliyor. Esasında konu bizi biraz sıktı ama yinede her defasında yaşananlara şaşırıyorum. Altı üstü 40-50 yıl önce farklı tuvaletler kullanılıyormuş :(
Oscar kazanan bu filmi görenler olmuştur mutlaka,gerçi popüler salonlarda yer bulamadı ama Karaca’da oynuyor hala.Filmi bugün izledim ve çok beğendim. Bence en iyi erkek oyuncu ödülünü şöför rolünü mükemmel oynayan Viggo Mortessen almalıydı ama piyanist rolünde Mahereshala Ali yardımcı erkek oyuncu ödülünü hakederek almış.Yönetmen Peter Farrely’ninde hakkını yemeyelim.1994 te Jim Carrey’in başrolünü oynadığı Salak ile Avanak ( Dumb And Dumber) adlı popcorn komedi tarzından sonra,dram komedi türünde Green Book adlı filmiyle ödülü fazlasıyla hak ediyor. Holywood sinemasının ırkçılığı Sevgili Öğretmenim ( To Sir With Love) ile devam eden seri filmlerinde Sydney Poiter’ı sinemaseverlere kazandırmıştı. Viggo Mortessen 2005 de Şiddetin Tarihçesi ( History of Violence) ile bize mükemmel oyunculuğunun ip uçlarını vermişti. Filmin konusuna kısaca değinirsek 60 larda Amerika da Siyahların ikinci sınıf vatandaş olma durumu ve ötekileştirme varken,başarılı bir piyanist olan Dr Don Shırley in gerçek hayat hikayesini anlatıyor.Filmin değindiği en önemli konusu “Colered “ denilen siyahilerin başına bir iş gelmeden kalabileceği otel ve gidebileceği barların adlarının adreslerinin yazıldığı Yeşil Rehber (Green Book) üzerinden entellektüel ve başarılı bir piyanist olan Don’un turneye çıktığında yanına kaba saba küfürbaz laf ebesi İtalyan kökenli Tony’i koruma ve şöför olarak almasını anlatıyor.Bir yol hikayesi yanında bir dostluk hikayesi de var.Önceleri siyahilere kötü gözle bakan Tony,patronuyla yolda kurduğu dostluk neticesinde,eşine romantik mektuplar yazmaya başlar,onu başına rengi nedeniyle gelen olaylardan kurtarır.Devamlı sigara içen,pisboğaz ,kumarbaz,küfürbaz,kaba Tony patronunu kaba kuvvetle korur ve onu anlamaya başlar. Burda farklı karakter ve eğitimde ki kişilerinde dost olabileceği gerçeğini gösterir.Film ajitasyona kaçmadan,filmin ismine gönderme olan yeşil renkli Amerikan arabası,yeşil Uğur taşıyla,dialogları ve gerçekliğiyle belleklerde iz bırakır.Belki Holywood’un günah çıkarma tarzı filmlerine alışkınız ama bu seyircinin kör gözüne parmağını batırmadan,Ali’nin minimal oyunculuğu,Viggo’nun başyapıt performansı ile son senelerde seyrettiğim en iyi film diyebilirim. Bilmem filmi izlerken babamın metalik yeşil Rambler arabası mı aklıma geldi,yoksa Viggo’nun Türkiye de film çekerken Kartal pençesi yaptığı fotoğrafımı beni etkiledi,yoksa 70 lerde ki kahramanım Sydney Poiter’imi anımsadım. Gerçek dostluğun pek kalmadığı dünyada böyle değerleri hatırlatması mı bilmem ama ben on numara beş yıldız verdim filme. Film sever arkadaşlara özellikle tavsiye ederim. spoiler:
Film Amerikan içi yapısında yıllarca devam eden ayrımcılık, alt-üst durumlarını o dönemlerde sıkça kullanılan çeşitli sembolik nesne ve ifadelerle seyirciye gösteriyor. Ayrıca malum önemli bir yol metaforumuz var. O yol işte tam da bu yüzyıllarca devam eden süreci bizlere aktarıyor. Tabii çoğu amerikan filminde olduğu gibi ''Amerikan Rüyası'' durumu da yemek, kıyafet, araç vb. unsurlarla izleyicinin dikkati cezb edilmek isteniyor. Filmin ilk bir saati en iyi film bu mudur diye düşündürüyor. Fakat iç yapısı ve verdiği mesajlar noktasında film ödülü hak ediyor. Film seyrederken renklere ve sembollere özellikle dikkat etmenizi tavsiye ediyorum. İyi seyirler.
Bu güne kadar ırkçılık üzerine sayısız film çekildi inanın Irkçılık Kavramını Hiç Olmadığı Kadar Açık yüreklilikle Anlatabilen Enfes Yol Filmi Green Book
Green Book filmin ismi de zamanında basılan kitaptan '' the negro motorist green book '' geliyor. bir nevi zenciler için amerika'da güvenli seyahat rehberi. bilindiği gibi bazı otel ve resteronlar siyahilere hizmet vermiyorlar o dönem. fimin konusu da bronx'un sağlam abilerinden olan viggo, mahershala güneyde konser turuna çıktığında onun şöförü ve koruması oluyor. yanlarında da bu kitap. film 1962 yılında geçiyor. bu dönem amerikan tarihindeki sivil/yurttaşlık hakları hareketinin en yoğun yaşandığı zamanlar. “green book” zencilerin yolculuk ederken geri çevrilmeden ya da dayak yemeden konaklayabilecekleri ve yemek yiyebilecekleri yerleri listeleyen bir kitabın adı. tony vallelonga (viggo mortensen) bir diğer adıyla tony lip, fazla eğitimli olmayan ve copacabana gece klübünde çalışan italyan asıllı bir güvenlik görevlisidir. ağzı iyi iş yaptığı için kendisine lip (dudak) lakabı verilmiş. copa bir süreliğine işe ara verince, oldukça seçkin bir siyahi piyano virtiyozu olan dr. don shirley’nin (marshala ali) yanında iş bulur. tony, iki ay boyunca sürecek bir turne boyunca don’ın şöförü olacaktır. turne eyalet ve yerel yasalarda ırk ayrımını uygulayan jim crow yasalarının hakim olduğu güney eyelatlerini de içermektedir. bu güney eyaletlerine gidildikçe tony aynı zamanda don’ı girdiği zor durumlardan çıkaran bir kurtarıcı haline gelir. don, aslında oldukça yalnız bir adamdır. kütürüyle, kusursuz diksiyonuyla ve inanılmaz yeteneğiyle kendini ne beyazların ne de siyahların dünyasına ait hissetmektedir. tony’nin kafasındaki siyahi klişelere göre aretha franklin’i ya da little richie’yi tanımayan ya da kızarmış tavuk yemeyen bir zenci olamaz. ancak düşünceleriyle ve soylu tavırlarıyla tony’nin kafasındaki klişelerden tamamıyla farklı bir insan olan don, tony’in filmin başlarında gördüğümüz siyahilere karşı olan ırkçı düşüncelerini yerle bir eder.
Oyunculuklara gelince viggo mortensen'in mükemmel oyunculuğu. çok ama çok doğal, italyan aksanıyla beraber gerçekten övülesi bir performans sergiliyor.bitmek bilmeyen iştahı, gevezeliği,ağzı bozukluğu,kendi deyimiyle palavracılığı, girdiği iddia oyunları, sigara tiryakiliği, gözü karalığı ama iyi kalpliliğiyle tony rolündeki mortensen resmen döktürüyor. izlerken tony'i çok ama çok seviyorsunuz. tony bir beyaz ama italyan aslı, alt tabakadan oluşu onu da beyazların içinde bir siyah yapıyor adeta. mahershala ali'ye gelirsek başarılı. kendisi moonlight ile aldığı en iyi yardımcı erkek oyuncu oscar'ını açıkçası hiç haketmemiş, adaylığı bile gereksizdi, daha çok akademinin trump karşıtlığının ekmeğini yemişti.bu kez sonucu ne olursa olsun en azından adaylığı doğru, oscar için de aday olması isabetli olacaktır
Sonuç olarak gerçek, yaşanmış bir hikayeye dayanan green book mizah,müzik ile hüznün içiçe geçtiği çok iyi bir yol filmi ve güçlü bir dostluk öyküsü filme puanım 10 üzerinden 8.7
Oscar kazanınca izlemem gerektiğini düşünerek soluğu sinemada aldım. Film şaheser. Oyunculuklar da keza öyle. Araba yolculuğunu o kadar iyi işliyor ki film sizde o yolculuğun bir parçası oluyorsunuz. Film içine bolca serpistirilen yemek sahneleri izleyici motivasyonunu yüksekte tutuyor. Dönemin amerikasini en naif şekilde anlatarak izleyiciyinin beğenisini kazanıyor.
Film akıcı ve zevkle izleniyor. İnsanların nasıl iki yüzlü davrandığını, ırkçılığın o dönemlerde ne büyük boyutta olduğunu anlıyorsunuz. İzlemenizi tavsiye ederim.
Eger ki Robert Deniro nun oynadigi 1990 yapimi " good fellas" izlerseniz ve 32 ci dakikalarda film copacabana diye bir jaz barinda geciyor o saynede gene bu Tony isimli garsonu gorebilirsiniz. Yesil Rehberde oynayan Tony karakterinin kisa bir ozeti o filmde de var. Ne tesaduf ki good fellas 1990 yapimi. İzlemenizi siddetle tavsiye ederim.
“Eğer yeterince siyah değilsem ve yeterince beyaz değilsem, yeterince erkek değilsem, söyle bana, Tony, kimim ben?”
Her bireyin eşit derecede ait olma hakkı vardır. Ait olmak hayatta kalmak ile eş-değerdir. Nereye ait olabiliriz? Öncelikle ailemize, etkin kökenimize, geldiğimiz topraklara, yaşadığımız topluma... Oysa ayrımlar, karşıtlıklar her zaman insanları ötekileştirmiştir. Amerika kıtasını işkal eden Avrupa kökenli halk, daha sonra getirdikleri veya kendileri gelen bazı azınlık grupları dışlamıştır. Bu kesimler ikinci sınıf vatandaş ve hatta köle olarak nitelendirilmiştir. 1960’lı yıllarda Amerika’nın belli bölgelerinde ırkçılık zirvededir. Çoğu mekana siyahlar kabul edilmez, hatta tuvaletleri bile ayrıdır.
Green Book isimli film, azınlıkta olan iki gruptan, birbirleri ile hiç ilgisi olmayan iki insanın kesişmesini konu almaktadır. Kahramanımız Tony, İtalyan’dan gelen bir ailenin kuşaklardır Bronx’da yaşayan bir üyesidir. Bir barda güvenlik görevlisi olarak çalışırken birden bire kendini işsiz buluverir. Siyahi insanlara karşı son derece ön yargılıdır. Oysa karşısına çıkan yeni iş fırsatı bu ön-yargısını sınayacaktır. Uzun bir turnede şoförlüğünü yapacağı kişi Doktor lakaplı siyahi bir piyanisttir. Dr. Don Shirley, daha üç yaşında annesi sayesinde öğrendiği piyano sevdasını mesleğe çevirecektir. Dokuz yaşında annesini kaybeden Shirley, Rusya’ya piyano eğitimi için kabul edilen tek siyahi çocuktur. Muhtemelen babasından uzak bir şekilde büyüyen Shirley erkeklere de ilgi duymaktadır.
spoiler: Bu ilginç ikilinin yolculuğu ikisinin de hayatını değiştirecektir. Dahi piyaniste sadece siyahi olduğu için ayrımcılık devam ederken, Shirley’nin son derece nazik davranışları Tony’i çileden çıkarır. Tony ona hayattan keyif almasını öğretirken, Shirley de Tony’nin karısına romantik mektuplar yazmasına yardımcı olur. Her kilometrede ırkçılığın dozajı artmaktadır. Tony, Shirley’nin neden böyle bir zahmete katlandığını anlamamaktadır. Her çatışmayı şiddetle çözmeyi deneyen Tony, Shirley’nin mağrur duruşunu hiç anlamaz. Shirley ile beraber çalan Rus Oleg şöyle söyler:
“Dahi olmak yetmez, insanların kalplerini değiştirmek cesaret ister.”
Martin Luther King’in de tanıştığı Shirley, dışlanan azınlığı sanatı ile temsil eder. Oysa kendi içinde son derece yalnızdır. Her gece içmektedir. Zencilerin arasında da dışlanmaktadır. Gittikleri son yerde çıkan olaylardan sonra Tony ve Shirley bir zenci barına gider ve belki de Shirley’in yüzü uzun yıllardan sonra ilk defa güler. Ait olma duygusunu yeniden hisseder.
Klasik bir afro-amerikan öyküsünün oldukça dışında bir film Green Book, gerçekte yaşanmış bir hikayeden yola çıkan filmde dönemin meşhur siyahi bir müzisyenin ırkçılığın hala tam olarak ortadan kalkmadığı 1960'ların birleşik devletlerinde güney eyaletlere yaptığı bir turne programını ele alıyor. Başroldeki siyahi müzisyen, hayli eğitimli ve bir o kadar da "züppe" bir profil çizerken, seyahatinde şoförü olarak görevli ırkçı sayılabilecek bir kafa yapısındaki beyaz karakter İtalyan asıllı daha eğitimsiz bir kenar mahalleli görünümünde. Film boyunca bu zıtlıklardan yola çıkılıyor. Siyahi karakter müzisyen Dr. Don Shirley, siyahi olmanın yanı sıra aynı zamanda eşcinsel olduğundan ayrımcılığın katmerlisini yaşıyor. Film boyunca kendisini hiçbir yere konumlandıramayan ve bir yere (ne siyahilere ne de beyazlara) ait hissedemeyen Don Shirley bildiğimiz klişe siyahi karakterlerin ötesinde bir karakter olarak sunulur. Ancak bütün bu dram ve ırkçılığın geri planda tutulduğu da açık. Film ilerledikçe klasik sağ hollywood klişeleri senaryoda gözümüze sokulmaya başlıyor. Beyazların ayakta alkışlamasına rağmen o beyazlarla aynı mekanda yemek dahi yiyemeyen tuvalete gidemeyen Don Shirley'nin nasıl müzik eğitimini aldığını bilmeyiz film boyunca. Ufak bir araştırma ile Sovyetler Birliği'nde Leningrad'da eğitim aldığını öğreniriz. Zira ABD'de de mümkün değildir. Sovyetler'de Ekim Devriminin hemen ardından hem eşcinsellik hem de ırkçılık ortadan kaldırılmış, eğitim parasız hale getirilmiştir. ABD'ye kıyasla baktığınızda gayet eşitlikçi SSCB'de müzik eğitimi alarak sanata damga vurması yönetmen için anlam ifade etmese de insanlık için bir anlam ifade etmektedir. Bütün hollywood saçmalıklarında görülecek olan amerikanın müthiş özgür, sovyetlerin insanlık düşmanı bir ülke gibi pazarlanması burada da vücut bulmuştur. Benzeri örnek yakın geçmişte vizyona giren Gizli Sayılar filmi için de geçerlidir. Sovyetlerde kadınların bilim yapması serbest iken abd'de yasaktır. Ama filmde bu tartışılmaz bile. Tıpkı ırkçılığın tartışılmadığı gibi. "Zenci" nasıl "zenci" olarak eğitilir bu gösteriliyor. Filme yeniden dönecek olursak, gerek kurgu, gerek oyunculuk muazzam başarılı. Yönetmenlik olarak ele alındığında da yüzeysel anlatımlar, bakış açıları çok var. Filmin ana teması sevginin ve kardeşliğin üzerine kurulmuş zaten. Daha cesur kareler olabilirdi belki ama vasat da sayılmaz bana göre. Sanat yönetimi, kostümler, dekorlar filmin dönemine göre iyi tercih edilmiş olmakla birlikte kullanılan müzikler de etkileyiciydi. Her şey bir kenara sırf oyunculuk ve kurgunun başarısından dolayı en iyi film adaylığını hak ettiğini düşünüyorum.
Film de ırkçılık sorununa farklı bir bakış açısı var. Ben en çok oyunculukları beğendim. Oscar şansları çok yüksek. Akademi üyeleri böyle sosyal sorunları sever.
Senaryo konusu itibariyle muhteşem olmaya aday bir filmken maalesef senaryosundaki tekniksel kusurlar nedeniyle ortalama - belki de ortalamanın biraz üstü- bir film olmuş. Senaryosunu üç kişinin yazmış olması aslında olası kusurlar silsilesinin en büyük habercisidir. Filmi normal seyrinde seyrederken zaten siyahı olan ana karakterin ırkçılıkla mücadele ettiğini anlıyorsunuz. Ancak senaryo içine hiç olmadık ve alakasız yerlere bu bilgiyi seyircide pekiştirmek amacıyla ırkçılığa maruz kaldığı sahneler konmuş. Ve bu defalarca kez tekrarlanmış. Artık bir yerden sonra "tamam anladık, ırkçılık yapılıyor" diyorsunuz. Ayrıca senaryoyla ilgili diğer bir kusursa birçok sahne diğer sahnelerle beraber avcarlanıp çok daha başarılı bir şekilde, daha az ve daha nitelikli sahneler elde edilip seyirciye servis edilebilecekken, üzerine çok düşünülmeyen ve oldukça bayat sahnelere fazlaca yer verilmiş. Oyunculara gelecek olursak her iki ana karakter de başarılı bir performans sergilemiş. Yönetmen de genel anlamda başarılı bir iş çıkarmış. Sadece birkaç sahnede gereksiz melodramlar kuru bir romantizm etkisi bırakıyor, ancak onun dışında göz batan pek bir şey yok.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.