Irkçılığın yoldaki lastik izleri…
Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu1990’ların komedi klasikleri arasına giren Salak ile Avanak (1994) ve Ah Mary vah Mary (1998) gibi yüksek dozlu popcorn komedilerden sonra, çıtayı Alçak Adam, Şıpsevdi ya da Takıldım Sana gibi filmler seviyesine indiren Peter Farrelly, ülkemizde ABD’den sadece bir hafta sonra vizyona giren Green Book / Yeşil Rehber filmiyle 20 sene sonra Akademi’nin kapılarını zorluyor...mu?
Evet yanlış işitmediniz; bu cuma vizyona giren Yeşil Rehber, birkaç ay önce seyrettiğimiz A Star Is Born ile birlikte Oscar aday adayları arasında telaffuz ediliyor; hem de hatırısayılır yabancı eleştirmenler tarafından. Önce kısa özetle başlayalım:
Alanında oldukça başarılı olan Afro-Amerikalı piyanist Dr. Don Shirley (Mahershalla Ali), plak şirketinin düzenlediği bir turne kapsamında, hadi adını direkt koyalım, ırkçılığın bayrağını şerefle dalgalandıran güney eyaletlerine gidecektir. İtalyan orta sınıf bir aileye mensup Tony Lip’in (Viggo Mortensen) ise çalıştığı gece kulübü bir süreliğine kapandığından geçici bir işe ihtiyacı vardır. Günlük yaşam tarzları açısından birbirlerine taban tabana zıt olan bu iki adam, siyahlara vatandaşlıkta eşit haklar verilmesine rağmen bariyerlerin hem kafalarda hem görünürde halen kalkmadığı günlerde, Amerika’nın ‘ötekiler’ açısından en problemli şehirlerine doğru 8 haftalık bir seyahate çıkarlar.
Kağıt üzerindeki çatışması ağız sulandıran bu hikayede Farrelly yönetmen koltuğuna kurulurken gerçek bir yaşanmışlıktan beyazperdeye aktarılan bu öykünün yönetmen ile birlikte senaristleri Brian Hayes Currie ve Nick Vallelonga. Burada altını kırmızı kalemle çizmemiz gereken isim İtalyan Vallelonga soyadı. Zira bu film Nick Vallelonga’nın babasının yaşadığı gerçek bir öyküye dayanıyor ve Nick Vallelonga ailesiyle birlikte filmde tam kadro oyuncu olarak yer alıyorlar. Hikayenin orijinalliği güvenli ellere teslim edilmiş gibi. Gelelim bu sıradışı yol öyküsünün nasıl işlendiğine…
Yeşil Rehber’in senaryo dinamikleri iyi hesaplanmış. İki ana karakterin birden ‘beyaz Hristiyan Amerikalı erkek’ olmaması, seyircinin bakış açısında halihazırda bu iki karakteri eşitliyor zaten. Üstelik itilip, kakılan, alt sınıf olması gereken siyahi karakter, paraya, üne ve saygınlığına gerçekten çok çalışarak ve hayatından feragat ederek gelmiş bir figür. Kendisine sıradan bir şoförden öte problem çözücü bir yoldaş, aslında bir koruma istemesinin boşuna olmadığını rota güneyleştikçe daha iyi anlıyoruz. Tüm bu yolculukta gerek siviller gerek resmi yetkililer tarafından maruz bırakıldığı ikinci, hatta üçüncü sınıf vatandaşlık muamelesini iyi göğüslese de her insan gibi Dr. Don Shirley’in de kırılma noktası geliyor.
Orta sınıf İtalyan Tony Lip ise nereden geldiğini, nerede durduğunu bilmekle gurur duyan, aslında bu tavrı beyaz Amerikalılarla çok da farklı olmayan; biraz da çıkarları için yalancı bir karakter. Kuzey Amerika siyahi vatandaşlara bir nebze daha yumuşak olsa da, kendileri de başka topraklardan bu kıtaya göç etmiş olmasına rağmen Bronx’un İtalyanlarının da “Nereden geldi bu kara patlıcanlar?” ırkçılığının aşağı kalır yeri yok. Ha görünür bariyerler, ha kafalardaki.
Filme adını veren Yeşil Rehber ise en bariz görünür bariyer aslında. Dönemin ABD’sinde siyahların ‘rahatsız edilmeden’ gezip, konaklayabilecekleri rotaları çizen bu rehber, insanlık açısından bir utanç kaynağı olarak filmde defalarca önümüze düşüyor. Fakat “Coloured Only” tabelasından daha acısı, yüksek sosyeteye müzik ziyafeti verdikten sonra onlarla aynı salonu paylaşsa da aynı statüde olmadığını bilen Dr. Don Shirley’in gözlerindeki ifadede yaşanıyor. Nihayetinde finale doğru koşarken her iki zıt karakterin de kısmi dönüşümüne şahit olduğumuz film, bu anlamda katarsis yaşatıyor. Peki bireylere, aile sofrasına indirgenen bu katarsis ne kadar gerçek? Bunun cevabını da eylül ayında vizyona giren Karanlıkla Karşı Karşıya (BlacKkKlansman) filminin finalinde bulabiliriz belki.
Hayır, ırkçılık artık wc ayrımı yapmıyor belki ama her gün farklı bir akıl dışılığına maruz kaldığımız Trump Amerikasında, bugün arkasına yüzden fazla adam toplayan manyağın biri kendi Ku Klux Klan'ını kurarsa şaşıracak mıyız? Ben şahsen şaşırmam; polis dur ihtarına uymadı diye direkt hedef tahtası niyetine beden deşerken, nasıl inanalım ırkçılığın bittiğine?
Filme dönersek, 1960’larda geçen dönem hikayesinin sanat ve yapım tasarımı bu anlamda oldukça özenli; zaten bir Hollywood dönem filminde aksini iddia etmek artık kolay değil ama aday-ödüller sezonunda iyi bir dönem filmi (kendisinden daha iddialısı yoksa) bu yönleriyle sıyrılmayı başarıyor.
Oyunculuklarda da Viggo Mortensen ve Mahershalla Ali isimlerinin aday adaylıklarında beraber anıldığını belirtelim; fakat Ali’nin taze bir Oscar heykelciği olduğundan, filmografisinin en iyi karakterlerinden biri olarak nitelendirilen Nick Lip rolüyle Mortensen, adaylık listelerinde yerini garantilemiş görünüyor. Gerçekten Mortensen, Ali’yi gölgeleyecek kadar iyi; Aragorn’dan da (Yüzüklerin Efendisi Üçlemesi) iyi, hatta Altın Küre adaylığı olduğu Sigmund Frued (Tehlikeli İlişki (2011) ile kapışabilir bu anlamda.
Mevzu hem ırkçılık hem Oscarlar olunca sözü fazla uzattık; Amerika’da son 10 gündür en çok konuşulan film Yeşil Rehber, ülkemizde de vizyonda. Bir ırkçılık hikayesini İtalyan gözünden, Amerikan rejisiyle seyretmek ve belki biraz da kendi ırkçılıklarımızı sorgulamak için...