“Vivarium”, filmin hikâyesini de senaryosunda da imzası bulunan Garret Shanley ile birlikte yazan Lorcan Finnegan’ın yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…
Dünya prömiyeri, 18 Mayıs 2019’da Cannes Film Festivalinin “Critics' Week” bölümünde yapılan ve 27 Mart 2020 tarihinde Covid – 19 salgını nedeniyle Amerika’da VOD (video on demand) üzerinden vizyona giren filmin, 5.8 38.120 oy) ve 2.5/5 (1.136 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 6.6/10 (146 yorum) ve 64/100 (23 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, her ne kadar sayılar biraz düşük olsa da, vasat bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…
Ama biz yine de 4 milyon dolarlık bir bütçeye sahip olan İrlanda, Danimarka ve Belçika ortak yapımı bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun içinde, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce İrlanda ve Belçika’daki birkaç gerçek dış mekân çekimleri dışında, geri kalan sahnelerin tamamının İrlanda’daki Ardmore stüdyolarında (yeşil perde ve görsel efekt teknolojileri kullanılarak) gerçekleştirildiği filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, “The Twilight Zone”(1985 – 89) ve “Black Mirror” (2011 – 19) gibi efsane TV dizilerinin, 97 dakikalık uzatılmış yeni bir bölümü lezzetinde bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Ancak yoruma devam etmeden önce, kısaca da olsa, Latince kökenli olup, kelimenin tam anlamıyla, “yaşam yeri” denilen şeyi tanımlamakta kullanılan “vivarium” dan, senaristlerce yararlanış biçimine de değinelim istiyoruz…
Sözlüklerden bulabildiğimiz bilgilere göre orası, yani “vivarium”, bitki veya hayvanların, büyümelerini gözlemlemek veya araştırmak amacıyla genellikle kapalı tutulan bir alandır… Üstelik sıklıkla orada, denek olarak seçilen “tür” için ekosistemin bir bölümü de çevre koşullarının kontrolü yolu ile küçük ölçekte de olsa simule (taklit) edilir…
Şimdi yeniden filme dönecek olursak…
Eğer kullanılan metaforları hiç hesaba katmadan, yalın bir gözle bakarak filmi değerlendirecek olursak, “tek bir fark” ile yukarıda sıraladığımız her şeyin var olduğunu görürüz…
Ki, “o fark” da Imogen Poots, Jesse Eisenberg, Senan Jennings ile Eanna Hardwicke’nin başarıyla canlandırdıkları, Gemma, Tom, Genç Çocuk ve Yetişkin Çocuk karakterleri…
Bu dört kişinin” tür” aidiyetlerine dair bildiğimiz tek husus da Gemma ile Tom’un ibaşlangıçta normal birer nsan olmaları…
Kontrol altında tutulan çevre koşullarına da masmavi gökyüzünde hiç kıpırdamadan duran şekilsiz bulutları örnek göstermemizin yeterli olacağını düşünüyoruz…
Yani Lorcan Finnegan, sırf kelime anlamıyla dahi olsa, mükemmel bir kurguya imza atmış filmde… Hani neredeyse, “vivarium”un sözlük tanımından eksik kalmış olan hiçbir şey yok gibi…
Fakat burada asıl sorulması gereken soru, Finnegan’ın:
“Gemma, Tom ve çocuk” isimli üç balıklı küçük bir akvaryum benzeri bir kafesi çağrıştıran bu yapı ile vermeye çalıştığı gerçek mesajın ne olduğu…
Örneğin, toplu konut mantığı ile kentlerin, “suburban / kenar mahalle” olarak tanımlanan çevrelerindeki “bakir ve görece ucuz” alanlarına yapılan, birbirinin benzeri, bırakın yaşamaya, soluk almaya dahi izin vermeyen beton yığını siteler ve binlerce (belki de on binlerce) insanın bir arada:
“Yalnız” ve “yabancılaşmış” bir halde yaşadığı bu sitelerden “ev sahibi olmaya çalışmak” ile yaşadığımız yüzyılda, giderek duygusal "aile" sıcaklığını yitirerek mekanik bir hal almaya başlamış olan “evlilik” ve “standart çocuk yetiştiriciliği” gibi hususların yanı sıra “yeme içme kültürlerindeki çürümelere” de dikkat çekmek olamaz mı?
Bir düşünün deriz…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu son derece özgün satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; nitelikli film izlemeyi tarz edinmiş sinemasever dostlara, “İrlandalı Lorcan Finnegan gibi farklı işlere imza atan sinemacıları da takibe almayı unutmayın” diye seslenerek kullanmak isteriz…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, olumsuz yorum ve puanları dikkate almadan, “izleyerek kendinize bir iyilik yapın” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,