“Yüzlerce çiftin boşanmasına neden olan bu yatakta mı yatacağız?”
Yazar: Duygu KocabaylıoğluGeride bıraktığımız yılın festivaller sezonunda adından sıkça bahsettiren, prömiyerini yaptığı Cannes Film Festivali’nde Palme d'Or için yarışan Bergman Adası (Bergman Island) filmi neredeyse tüm dünyayı gezdikten hatta yurtdışındaki bazı “öde ve izle” platformlarında yayınlanmasının ardından ülkemizde de Başka Sinema dağıtımcılığı ile vizyona giriyor. İlk bakışta rahatlıkla bir “Bergman tribute” olarak yorumlayabileceğimiz filmin en vurucu repliklerinden biri olan ve spota aldığımız bu soru ise akış boyunca aklımızdan çıkmıyor…
Victor Sjöström ile İsveç sinemasının mihenk taşı olan, aykırı ve ayrıksı yönetmen Ingmar Bergman’ın hayatının 40 seneden fazla bir bölümünü geçirdiği, en önemli filmlerini çektiği ve mezarının da bulunduğu Farö Adası’nı kendisine mesken edinen yapım, Amerikalı sinemacı bir çiftin tatil/kafa dinleme hikayesi gibi başlayıp, seyirciyi bir zaman tüneline davet ediyor ve oradan da bambaşka yolculuklara çıkarıyor. Filmin ana karakterleri Chris (Vicky Krieps) ve Tony (Tim Roth) gibi görünse de, sanki Bergman sinemasına dair halen devam eden o derin tutkuyu görselleştirmek için destek atıyorlar senaryoya. Senarist ve yönetmen Mia Hansen-Løve tamamen gerçek mekanları kullanarak Farö Adası’nda hayranlık beslediği Bergman’ın izini sürerken, çiftin katmanlaşan öyküsünü de Bergman filmografisine yaslıyor gibi.
Konunun uzmanı olmayanlar için biraz ansiklopedik bilgi vermemiz gerekirse, Ingmar Bergman’ın “Açıkçası kendime gerçek bir yuva buldum” ifadesini kullandığı Farö Adası’nda yaşadığı, ürettiği ev bugün müze-kütüphane ve ‘çalışma evi’ olarak hizmet veriyor. Rezervasyon ile ziyaretçilerin uzun ya da kısa vadeli olarak kabul edildiği, akademisyenlerin, sanatçıların konsantrasyon ve üretkenlik için tercih ettiği bir sanat kompleksi diyebiliriz. Ayrıca tek bir binadan ibaret değil, adaya yayılan – ve Bergman sinemasına dekor olmuş- farklı taş ve ahşap evlerle bir bütün bu kompleks. Ayrıca adanın merkezinde yer alan Bergman Center ve her yıl haziran sonu temmuz ayı başında düzenlenen ve bir etkinlikler silsilesi olan Bergman Haftası, Farö Adası’nın tam bir ‘entelektüel turist cenneti’ne dönüşümünü sağlamış. Yönetmen Mia Hansen-Løve, her ne kadar bir çiftin ayrı ayrı sanat üretiminin ya da üretemeyişinin resmini çizmeye niyetlense de aslında arka planda Bergman-Farö Adası’nın organik ilişkisini ve bu ilişkinin yansımaları ile de pekala ilgileniyor. Zira, hikaye zamanlamasının tam ortasına Bergman Haftası’nı konumlandırması da boşuna olamaz? Ya da Bergman Safarisi’ne alternatif bir güzergâh yazması?
Filmin ilk yarısı Bergman’ın ayak izlerini takip ederek, çiftimizin bu sonsuz huzur vadeden adada, ayrı ayrı fiziki ortamlarda üretkenliklerini sınamaları ile geçiyor. Tony tabiri caizse takır takır yazarken, Chris adada ilham arayışı ile ve yazdığının ‘ne kadar iyi olduğundan’ tam emin olamayarak bir tıkanma yaşıyor. Sanki ikisinin de yazıyla ilişkisi Bergman ile olan ilişkilerine paralel gibi… Tony disiplinli ve çizilen ‘Bergman çerçevesine’ uyan bir hayran, Chris ise kendisine sunulandan daha fazlasını sorgulayan ve arayıştaki bir sevgili gibi… Velhasıl Chris yaşadığı tıkanma sırasında senaryo öyküsünü Tony ile paylaşınca, seyirci de kendisini ikinci bir filmin içinde buluveriyor! Üstelik çatışması, karakterler arasındaki tansiyonu ana filmden daha yüksek olan ikinci bir ilişki hikayesi seyrediyoruz! Chris’in kaleminden çıkan filmin başrollerini ise Amy (Mia Wasikowska) ve Joseph (Anders Danielsen Lie) karakterleri paylaşıyor. Kurgu ile gerçeğin iyice bir sis bulutu arkasına saklandığı filmin ikinci yarısında Chris, yönetmen Mia Hansen-Løve’dan rol çalıyor… Tüm akış boyunca ‘entelektüel bir kadının üretim dinamiklerinin geleneksel bağlardan ne kadar uzaklaşabileceğinin’ sorgulandığını ve bu alanda halen daha da erkeklerin belli bir konfora sahip olduğunun açıkça vurgulandığını ekleyelim.
Oyunculuklarda Tim Roth veya Mia Wasikowska’nın adı daha ön plana çıksa da, senaryonun ana derdinden dolayı filmi esas sırtlayan bence Vicky Krieps’in olgun oyunculuğu. Çünkü filmin henüz başında senaristin derdinin kadın karakterle ilgili olduğunu ve onun duygu dünyasına yoğunlaşacağını anlıyoruz. (Tıpkı Chris’in de Amy’nin dünyasını merkeze aldığı gibi…) ‘Yazma tatili’ne geldiğinde kalıplarını az biraz da olsa gevşetmeye çalışan Chris’e Vicky Krieps’i en çok mimikleriyle, dalgın bakışları ve kaçamak gülüşleriyle hayat veriyor. Öte yandan Mia Wasikowska kendisine çizilen melodramik Amy karakterini biraz ezberden oynuyor gibi gözükse de varlığı ile filmi, ikinci yarıdan itibaren yükselttiği aşikar.
Görüntü ve sanat yönetmenliğindeki tüm atmosferi, yukarıda özetlemeye çalıştığımız melodram yapısına göre kurgulanıyor. Öyle ki Chris’in kendi anlatısında kurguladığı düğün sahneleri bile bu atmosferi bozmaya yetmiyor. E bir de tabii Bergman’ın ikonik kadrajlarını takip ettiğimizi düşünürsek, daha fazlası lükse girerdi… Sanırım ne yaparlarsa yapsınlar İskandinav ülkelerinde dramatik atmosfer coğrafyanın izin verdiği ölçüde renklenebiliyor.
Uzun lafın kısası Bergman Adası, haftanın festival filmleri kategorisinde tam da bir ‘sinefil filmi’ olarak gösterime giriyor. Bergman külliyatından seçme filmleri bu yapımdan önce mi sonra mı seyredeceğiniz ise tamamen size kalmış! Bergman sinemasını hiç tanımayanlarda dahi belli bir ölçüde merak uyandıracağı aşikar…
İyi seyirler!
Twitter.com/duygukocabayli