Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Birgün
Yazar: Tuğçe Madayanti Dizici
Yazar/yönetmen Mark Gill filmini, karakteri ve hikâyesi ile aynı tonda tutmuş. Kendisi de Manchester’lı olan yönetmenin kullandığı dönem detayları mükemmel, tam anlamıyla 70-80’lerin içine bizleri sokmayı başarıyor. Gerçekten bravo! Özellikle punk müzik ve sanat sahnelerini izlemek çok keyifliydi. Steven Morrissey rolünde Jack Lowden fiziksel olarak ona benzemiyor olabilir ama Morrissey’in popüler kültürde yer etmiş olan personasının izlerini sürmemizi sağlayarak, o personayı oluşturan nüansların ortaya çıkışlarını göstermekte oldukça başarılıydı.
Eleştirinin tamamı için: Birgün
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Ne var ki, Morrissey’in müziğinin ve The Smiths’in ilk dönemlerinin pas geçilmesi galiba bir tatminsizlik hissi bırakıyor. Filmin “Bir insanın kendi olabilmesiyle” ilgili sorunları pek iyi geliştirdiğini de düşünmüyorum. Biz de ailesi ve arkadaşları gibi Morrissey’e yakınlaşamıyoruz. Ama seyrettikten sonra duygusu güçlenen, karakterleri ve sahneleriyle akılda kalan bir film. Özellikle finalde Morrissey’in acılarına şahitlik eden mekânların boş görüntüleri etkileyici. Doğru hamleyi yapmakta sürekli geciken, kendi iç dünyasına kilitlenip kalmış bir gencin öyküsünü seyretmek ve Morrissey’i Morrissey yapan o yıllara, müziğinin şekillendiği döneme şahit olmak istiyorsanız görmenizi öneririm.
Eleştirinin tamamı için: Habertürk
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
‘İngiltere Benim’, ana karakterinin ruh durumunu (başrol oyuncusu Jack Lowden’ın katkısıyla da tabii ki), gayet başarılı bir şekilde aktarıyor. Lakin Morrissey sonraları kafası karışık ve giderek aşırı sağa meyilli bir karaktere dönüştü. Hatta sanatı farklı, kişiliği farklı değerlendirilmesi gerekenler sınıfının en belirgin figürlerinden biri oldu. İngiliz sinema yazarları da filmi değerlendirirken Morrissey’in karanlık tarafını yeterince vurgulamadığını işaret etmişler... Takdir sizin ama bana sorarsanız sakin anlatıma sahip ‘İngiltere Benim’, izlenmeye değer bir çaba.
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Milliyet
Yazar: Nil Kural
Mark Gill’in yönettiği “İngiltere Benim / England is Mine”, bunları, Morrissey’in Johnny Marr’la The Smiths’i kurmadan önceki ilk gençlik günlerini anlatıyor. Morrissey’i yıldızı parlayan genç aktörlerden Jack Lowden’ın canlandırdığı film, izleyicisine ve The Smiths dinleyicisine onun gençliğine, o mekana ve zamana dair bir his vermekten ziyade sürekli daktilo başında zaman geçiren herhangi biri üzerine gibi ve ilk gençlik bunalımı klişelerinden meydana geliyor.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Birgün
Yazar/yönetmen Mark Gill filmini, karakteri ve hikâyesi ile aynı tonda tutmuş. Kendisi de Manchester’lı olan yönetmenin kullandığı dönem detayları mükemmel, tam anlamıyla 70-80’lerin içine bizleri sokmayı başarıyor. Gerçekten bravo! Özellikle punk müzik ve sanat sahnelerini izlemek çok keyifliydi. Steven Morrissey rolünde Jack Lowden fiziksel olarak ona benzemiyor olabilir ama Morrissey’in popüler kültürde yer etmiş olan personasının izlerini sürmemizi sağlayarak, o personayı oluşturan nüansların ortaya çıkışlarını göstermekte oldukça başarılıydı.
Habertürk
Ne var ki, Morrissey’in müziğinin ve The Smiths’in ilk dönemlerinin pas geçilmesi galiba bir tatminsizlik hissi bırakıyor. Filmin “Bir insanın kendi olabilmesiyle” ilgili sorunları pek iyi geliştirdiğini de düşünmüyorum. Biz de ailesi ve arkadaşları gibi Morrissey’e yakınlaşamıyoruz. Ama seyrettikten sonra duygusu güçlenen, karakterleri ve sahneleriyle akılda kalan bir film. Özellikle finalde Morrissey’in acılarına şahitlik eden mekânların boş görüntüleri etkileyici. Doğru hamleyi yapmakta sürekli geciken, kendi iç dünyasına kilitlenip kalmış bir gencin öyküsünü seyretmek ve Morrissey’i Morrissey yapan o yıllara, müziğinin şekillendiği döneme şahit olmak istiyorsanız görmenizi öneririm.
Hurriyet
‘İngiltere Benim’, ana karakterinin ruh durumunu (başrol oyuncusu Jack Lowden’ın katkısıyla da tabii ki), gayet başarılı bir şekilde aktarıyor. Lakin Morrissey sonraları kafası karışık ve giderek aşırı sağa meyilli bir karaktere dönüştü. Hatta sanatı farklı, kişiliği farklı değerlendirilmesi gerekenler sınıfının en belirgin figürlerinden biri oldu. İngiliz sinema yazarları da filmi değerlendirirken Morrissey’in karanlık tarafını yeterince vurgulamadığını işaret etmişler... Takdir sizin ama bana sorarsanız sakin anlatıma sahip ‘İngiltere Benim’, izlenmeye değer bir çaba.
Milliyet
Mark Gill’in yönettiği “İngiltere Benim / England is Mine”, bunları, Morrissey’in Johnny Marr’la The Smiths’i kurmadan önceki ilk gençlik günlerini anlatıyor. Morrissey’i yıldızı parlayan genç aktörlerden Jack Lowden’ın canlandırdığı film, izleyicisine ve The Smiths dinleyicisine onun gençliğine, o mekana ve zamana dair bir his vermekten ziyade sürekli daktilo başında zaman geçiren herhangi biri üzerine gibi ve ilk gençlik bunalımı klişelerinden meydana geliyor.