Liam Neeson Durdurulamıyor
Yazar: Onur KırşavoğluSchindler’s List, Rob Roy, Les Miserables gibi filmlerle Oscar adaylıkları alan ve 90’lı yıllara damga vuran Liam Neeson, 2000’li yıllar ilerledikçe bir aksyon yıldızına dönüştü ve yaşı ilerlemesine rağmen durdurulamıyor! Son filmi Retribution (Durdurulamaz) da sinemalardaki yerini aldı. Neeson’a başrollerde Lilly Aspell, Jack Champion, Embeth Davidtz ve Matthew Modine gibi isimler eşlik ediyor. Yönetmen koltuğunda ise daha çok TV dünyasından tanıdığımız Nimrod Antal’ın olduğu film, 90 dakikalık süresi, pek kafa yormaya gerek olmayan senaryosu ve hiç durmayan temposuyla eğlencelik bir seçenek olarak salonlarda izleyicisini bekliyor olacak. Liam Neeson aksiyonlarının en kötüsünün bile hayranı olanlar ise 90 dakika boyunca bu keyfi doyasıya yaşayacak. Zira, Neeson’ın ekran süresiyle filmin süresi neredeyse aynı.
Film, Speed furyasıyla başlayan ve ara ara sinemaya uğrayan suç/hız temalı filmlerin bir benzeri. Kariyeri boyunca oynadığı karakterlerin başı beladan kurtulmayan Neeson, bu kez arabasında bir bomba buluyor. Arka koltukta iki çocuğuyla bu duruma yakalanıyor ve tahmin edeceğiniz üzere bir çılgınlık yaparsa bomba patlayacak. Arabayı terk etmesi ya da polisi araması da malumunuz yasak. Bu haldeyken çocuklarının canını kurtarmaya ve haliyle kendi canını kurtulmaya çalışıyor. Elbette her Neeson karakteri gibi başta duruma göre vaziyet alsa da gittikçe içindeki “kahraman” ortaya çıkıyor ve isyan ederek kendi bildiğini okumaya başlıyor. Bizler de finalin nasıl olacağı üzerine tahminler yaparak (üç tahmininizden biri kesinlikle tutacak), Neeson’ın kameraya yapacağı klas bakışı beklemeye başlaıyoruz. Gerisi bol aksiyon ve macera...
Film beklendiği gibi aksiyon klişeleri yumağı. Bu klişelerin çoğunu da hikaye ilerledikçe tahmin etmek güç değil. 90’lı yılların TV aksiyonlarını andıran tercihler mevcut. Tek mekanda, hatta arabanın içinde geçen film için, en önemli konu ve övgü noktası kesinlikle temposu. Zira, tek mekanda geçen filmler için özellikle de aksiyon türüyse temponun önemi çok büyük. Bu konuda filmin başarılı olduğunu söyleyebilirim. Süresi 90 dakika ve tempo bu süreyi gayet iyi kullanıyor. Beş dakikalık bir giriş sonrası aksiyon başlıyor ve merak uyandırıcı hikaye hemen seyirciyi içine alıyor. Filmin ortalarında ise büyük manevrasını yapıyor (ki bu ana kadar film hiç durmuyor), daha sonra ilk molasını veriyor ve final için gereken şartlar oluşuyor. Tam bir formül filmi diyebiliriz ama izleyici tek mekanda geçen filmleri her zaman sevmiştir. Bir de zamana karşı bir yarış ya da şartların kısıtlı olduğu seçenekler varsa değmeyin keyiflerine. Bu filmin büyük numarası da bu. Oyuncular vasat ve fena olmayan performanslarla filme gereken hizmeti veriyor. Liam Neeson elbette iyi diyebileceğimiz bir noktada. Onu izlemek her zaman için büyük keyif.
Finale giden yolda senaryo çözülmeleri yaşanıyor. Tahmin etmek zor olmasa da hikayenin gidişatındaki manevralar bir sürpriz gelir umuduyla heyecanı diri tutmayı başarıyor. Belki de bazı izleyiciler için final sürpriz olacaktır. Zira, bazı sahnelerle yaratılmak istenen şey bu. İçerik açısından değerlendirme yaparsak, insanların umudu üzerinden para kazanan simsarlar ve yalanlar üzerine kurulan sistem gibi zorlama mesajlar çıkarmak mümkün, ama filmin asıl amacı elbette bu değil. Amaç, Liam Neeson popülaritesini kullanmak ve aksiyon tutkunlarını memnun etmek. Bunu başardığını söylemek mümkün. Taken sonrası başlayan Neeson aksiyonlarına bir yenisini daha ekliyoruz. Tarz olarak da The Commuter filmini sevenlerin daha çok keyif alacağını söyleyebiliriz. Tren yerine araba, yolcular yerine bir aile ve yine kesinlikle durmak yok. Son tahlilde, aksiyon ve Neeson sevenlerin memnun kalacağını ama fazla bir şey de beklememek gerektiğini söylemek doğru olacaktır.