“The Hummingbird Project”, senaryosunu da yazan Kim Nguyen’in yönetmen koltuğunda oturduğu Kanada – Belçika ortak yapımı bir drama…
Prömiyeri, 8 Eylül 2018’de Toronto Uluslararası Film Festivalinde yapılan ve 15 Mart 2019 tarihinde Amerika’da vizyona giren filmin, 6.2/10 (12.635 oy) ve 3.2/5 (100 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 6.1/10 (123 yorum) ve 58/100 (26 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, her ne kadar oylamaya katılan sayıları çok yüksek olmasa da, orta karar bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…
Yine de isterseniz bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle birde biz inceleyerek yorumlayalım, ardından da puanlamaya çalışalım…
Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, özellikle Jesse Eisenberg ve Alexander Skarsgård’ın etkileyici performansları ile yıldızlaştıkları harika bir “vahşi kapitalizm” eleştirisi olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Filme ilişkin “vahşi kapitalizm” tanımımız belki biraz aykırı yahut iddialı bulunmuş olabilir…
Ama filmde anlatılan hikâyenin kestirme yoldan yapılabilecek en doğru tanımının da bu olabileceğini düşündük…
Ki, bize göre, ciddi bir hastalığa yakalanmış ve tedaviye hemen başlanmazsa ölebilecek olan birisinin yani Jesse Eisenberg’in canlandırdığı Vincent Zaleski karakterinin, tedavi olmak yerine ölümü göze alarak para peşinde koşuşturmaya devam etmesi başka türlü de izah edilemezdi zaten…
Hele de söz konusu edilen para, ev geçindirmek için gerekli olan bir miktar değil de bütün kapitalist sistemin ele geçirilmesi ile kazanılacak olan milyar dolarlar olunca…
“The Hummingbird Project”in en dikkate değer yönlerinden birisi de, Kanadalı sinemacı Kim Nguyen’in kapitalizmin insanın ruhunu da teslim alan yüzünü çok net anlatan bir konuyu güzel yakaladığı gibi iyi de kurgulamış olması…
Fakat ne yazık ki insanlar içinde yaşadıkları düzenin sarsıcı gerçekleri ile yüzleşmekten pek hoşlanmadıkları için bu filme gereken ilgiyi göstermemişler…
Her ne kadar, devekuşu misali kafayı kuma gömünce gerçekler değişmese de, insanlar geçirdikleri binlerce yıllık evrime rağmen neredeyse genlerine kazınmış olan bu ilginç “ben onu görmezsem, tehlike de beni görmez” yaklaşımından da bir türlü vazgeçemiyorlar…
Kısaca bir de Eva Torres rolündeki Salma Hayek’e değinmek gerekirse, onun için de, “Cami yıkılmış ama mihrabı yerinde kalmış” deyimini kullanırsak, sanıyoruz anlatmak istediğimizi en iyi biçimde ifade etmiş oluruz…
Elbette filmde, çok daha sert bir kapitalizm eleştirisi olan “limon üreticileri” faslı ile Mormonlar gibi farklı şeylerde var…
Tabii her zamanki gibi onları da, yorumumuz sonrasında meraka kapılarak filmi izleyecek olanlara bırakıyoruz…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda da olduğu gibi yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; değerli zamanını doğru filmler ile doldurmayı seven sinemasever dostlara, “Bu türden kapitalizmin insanı kemiren doğasına ilişkin sağlam mesajlar veren filmleri de izleme listelerinizden eksik etmeyin” diye seslenerek kullanmış olalım…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3 verdiğimiz bu film için önerimiz de, eğer halen izlemediyseniz olumsuz puan ve yorumlara aldırmadan “bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,