“Book Club”, senaryosunu da Erin Simms ile birlikte yazan Bill Holderman’ın yönetmen koltuğunda oturduğu ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmi…
10 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve 18 Mayıs 2018 tarihinde vizyona giren filmin gişe hasılatı da tamı tamına 93,4 milyon dolar…
Oldukça zengin bir oyuncu kadrosuna da sahip olan filmin, 6.1/10 (14.648 oy) ve 3.3/5 (1.804 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 5.3/10 (167 yorum) ve 53/100 (37 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, orta karar ile vasat arası sıradan bir Amerikan draması ile karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…
O nedenle, gerçekte ne ile karşı karşıya olduğumuzu anlayabilmek için, her zamanki gibi önceliği yine oyuncu kadrosuna vermek suretiyle filmimize biraz daha yakından bakalım…
Ancak başlamadan hemen söyleyelim…
Eğer 1970’lerde en az 10 – 12 yaşlarında değildiyseniz ve yayınlandığı dönemde TV’de “Miami Vice” (1984–1990) dizisini izlemediyseniz bu film kesinlikle size göre değil…
Zira bu durumda, ne (hepsi 70’li yıllarda kazanılmış) 2 Academy ve (60, 70 ve 80’li yıllarda kazanılmış) 7 Golden Globes ödüllü Jane Fonda’nın ne de efsane dizi “Miami Vice” ın Dedektif James Crockett’i Don Johnson’ın bu filmdeki varlığı sizin için hiçbir şey ifade etmeyecektir…
Aynı şekilde, yine o yıllarda Woody Allen ve Steven Spielberg filmlerinin sıkı takipçilerinden biri de olamadıysanız Diane Keaton ile Richard Dreyfuss’ın varlığı da pek fazla bir anlam taşımayacak…
Sanıyoruz, bu film çekildiğinde 62 yaşında olan Andy Garcia, kadrodaki başrol oyuncuları içinde yeni nesil izleyicinin de yakından tanıdığını düşündüğümüz tek isim…
Fakat onun varlığı, tek başına bu filmi (aslında hiçbir filmi) taşımaya yetmez…
Dolayısıyla şu ana kadar yazdıklarımızı toplam üç satırda, “Filmin mevcut başrol kadrosu, şu an en az kırklı yaşlarında olmayan izleyici kitlesi için bir cazibe merkezi oluşturarak filmi ilgi çekici kılmaktan oldukça uzaktı” şeklinde özetleyebiliriz…
Bu bir olsun…
Peki, filmin hikâyesi?
Aslında fena değil…
Ama izleyicinin merak ve ilgisini 104 dakika boyunca ayakta tutmaya yetecek kadar iyi de değil…
Bu da iki…
Üçüncü ve son olarak söyleyeceğimiz şey ise, filmin müzikleriyle alakalı…
Ki o da, Hot Chocolate, Tom Petty & The Heartbreakers, Paul Simon, Bob Dylan, Meat Loaf ve Roxy Music gibi 70’li ve 80’li yılların eli yüzü düzgün müzikler yapan isimlerini bir arada dinlemenin akşam akşam bize gerçekten de iyi geldiği…
Sonuç olarak, sırf geçmiş günlerin hatırına 2,5 puan verdiğimiz bu film için önerimiz, yine en fazla “bas izle, sonra da unut” şeklinde olacak…
İzleyeceklere keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 7 Ocak 2019 günü saat 00.23’de yazılarak paylaşılmıştır...