“Siccin 4”, senaryosunu da yazan Alper Mestçi’nin yönetmen koltuğunda oturduğu aynı isimli korku serisinin dördüncü filmi…
Bu kez karşımızda, Mestçi’nin favori oyuncularından Merve Ateş’in canlandırdığı Hilal’in anlatıcı olduğu, Yılmaz ailesinin üzerine “karabasan” gibi çöken tipik bir “haunted house / perili – hayaletli – cinli ev” hikâyesi var…
Hele birde olayların merkezindeki karakterin, evin küçük oğlu Ömer (Muhammed Salih Gönültaş) olduğunu görünce, film için bir ara:
Tamamen haklı olarak, “İşte başlıyor Mestçi’nin yerli ve milli ‘Poltergeist’ i (1982)” demekten de alamadık kendimizi…
Ki bu ufaklık, babaannesi Saadet’in (Yasemin Büyükağaoğlu) bakıcısı Rahime’ye (Sebahat Adalar) ciddi anlamda “takık” vaziyettedir…
“Kıl” olduğu bu kadına dik dik de bakan Ömer, onun pişirdiği yemeklere elini dahi sürmezken sofrada ortalığı resmen ayağa kaldırmaktadır…
Aslında, Hilal’in durumu da çok farklı değil…
Yani her iki kardeş de tedirgin oldukları o evde kalmak istememektedirler…
Ancak ne yazık ki, ciddi bir ekonomik kriz sarmalının içine düşmüş olan Halil (Mirza Metin), karısı Feyza (Yasemin Kurttekin) ile çocukları Hilal ve Ömer’le birlikte yatalak annesinin yanına sığındıkları bu baba (Muhsin / Kıvılcım Kaya) evinde yaşamak zorundadırlar…
Çok da tekin bir ortamın bulunmadığının açıkça görüldüğü evde, artık hemen herkes sabah akşam ayrımı olmaksızın sürekli kâbus görmeye başlar…
Zira bu ev bünyesinde, tamamına ancak filmin finalinde vakıf olabileceğimiz önemli bir “sır” barındırmaktadır…
Bir şeyler onları sıkıştırmakta ama ne yazık ki, işin içine maddi sıkıntılar girince çıkar bir yol da bulunamamaktadır…
Yalnız yaşanan ilginç bir olay sonrasında, Halil bütün gerçekleri öğrenecek fakat o zamanda, “iş işten geçmiş” olacaktır…
İşte tam da her şey bitti denilen o anda, telepati yoluyla Ömer ile iletişim kurabilen, serinin üçüncü filminin “kafayı sıyırarak” ortalıktan kaybolan kahramanlarından Orhan (Adnan Koç) aniden devreye girerek Yılmaz ailesinin imdadına koşacaktır…
Ve tabii bizde, hikâyenin anlatımını burada kesecek ve asıl can alıcı olan gerisini bizzat sizlere bırakacağız…
Yalnız açıkça belirtmeliyiz ki, serinin bu dördüncü filminde, özellikle de Orhan karakteri üzerinden, abartılı bir biçimde “din istismarının” dibine vurulmuş…
Hem de muska vs. gibi “pagan” figürler de kullanılmak suretiyle…
Aynen Hristiyanlık temelli batı kaynaklı “The Exorcist” (1973) türü filmlerde de sıklıkla başvurulan bir yöntemle, nasılsa herkes bu tür teolojik konulardan pek anlamaz düşüncesiyle, “sap” ile “saman” yine birbirine karıştırılarak servis edilmiş sinemaseverlere…
Neyse ki, şu ana kadar izlediğimiz dört film arasında “serinin en zayıf halkası” olduğunu gördüğümüz bu filmde de başta çocuk oyuncular Merve Ateş ile Muhammed Salih Gönültaş olmak üzere oyuncu kadrosu bir kez daha Mestçi’nin yüzünü güldürmüş…
Bu Muhteşem Tözüm prodüksiyonlarında casting ayarlamalarını kim yapıyorsa, onu gerçekten de kutlamak lazım…
Aynı olumlu sözleri, görsel efekt ve plastik makyajlar için de sarf edebiliriz…
Keyifli seyirler,