Bazen vicdan kör olur…
Yazar: Banu BozdemirMurtaza filmiyle ilk defa geçen yıl Adana Film Festivali’nde karşılaştık. Özgür Sevimli’nin ilk uzun metrajı öğrendiğimize göre dedesinin hayatından esinler taşıyor. Filmin daha çok iki insanın yani Sabure ve Murtaza’nın arasında geçen bir minimalliği var, filmin duygusu o kadar çok kendi içinde çığlık atıyor ki, o minimalize duyguyu iki kat fazla hissettim diyebilirim kendi adıma. Ama bir yandan da insanın kendi vicdanıyla hesaplaşması konusunda ikna edici değerler sunuyor. Herkesin şehirlere taşınan hayatı içinde hem körlükle, hem yalnızlık ve umutsuzlukla daha da fazla içine kapanan Sabure’nin izini sürmek, Murtaza’nın bir yandan bu izleri kapatmak için yollar bulmasına bakmak… Filmin bir yerlerde kırgınlığı, küskünlüğü var ama bu konuda filmin çok fazla ser verip sır vermediğini söyleyebiliriz…
Kayısı üreticiliğiyle geçinen Murtaza aksi ama karısının ihtiyaçlarını karşılayan, evi çekip çeviren bir adam. Bir yandan da kasabaya iner, hatta İstanbul’a gider. Sabure bu yalnızlık anlarında içsel bir maneviyat kuşanıyor, hisleri tavan yapıyor. Gözleri görmese de kocasının kendinden sakladığı, gizlediği şeylerin izlerini takip eder hale geliyor. Bu söylenmemiş haller çiftin arasındaki uçurumu daha da açmış belli ki…
Evin atmosferi, iç karartan dokusu, çiftin yaşamları inanılmaz naif ve sakin yansıyor bizlere. Aslında karakterlerin gördüklerinin izlerini sürüyoruz biz de, Sabure’nin ise içinde büyüyen sıkıntısının izini. Hal böyle olunca film koca bir taş koyuyor ortaya. Onu yavaş yavaş yuvarlamaya başlıyor. Taa ki bir yamacın başına kadar. Yamaçtan aşağı yuvarlanan taş geri dönüşsüz bir yolu işaret ediyor ama filmin zamanında ve evreninde o taşın yerinde çok yavaş hareket ettiğini söyleyebiliriz.
Film konudan çok karakter analizine giriyor. Ama kahramanlarını iyi çizdiği için, araları dolmamış, boşluklu konuya çok fazla takılmıyoruz. Filmin kendi içindeki yolculuğu vicdan ve bedel ödeme arasında gidip geliyor. Murtaza bu yolculuklarda bileniyor, günah çıkarıyor ya da vicdanıyla baş başa kalmanın acısını yaşıyor. Hayatındaki kayıpları kendi içinde gömmesi, Sabure’yi kör bir hayatın içinde kederiyle bir arada bırakması da bu yüzden. Bir çeşit suçluluk… Film bu duyguyu iyi veriyor, özellikle de Meral Çetinkaya’nın Sabure’ye verdiği ruh hali iyi yansıyor. Bazen filmin duygusu bir hayalete dönüşüyor, Murtaza insanlık halleriyle onu kovmaya çalışıyor.
Filmin seyircinin üstüne bastıran bir havası olduğunu söylemeliyim ama dediğim gibi her şeyi bırakıp yalnızlığın içinde var olmaya çeviren bu insana çeviriyorsunuz yüzünüzü. Zaten Sevimli de tüm enerjisini buna harcamış. İyiyle kötünün deviniminden bir vicdan meselesi çıkarmış. Fazla karamsar bulduğum bir film oldu Murtaza. Dediğim gibi karakterlerin izini sürüyor, konunun tıkanıklığına ve kendi içinde devinmesine takınılmadığı sürece sorun yok…
twitter.com/banubozdemir