Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Tüm o yapay, abartılmış ve görsel/işitsel şoklarla yürüyen son dönem korku filmlerinden sonra, Sessiz Bir Yer bambaşka bir etki yapıyor. Gerçek hayatta da bir çift olan Emily Blunt ve John Krasinski çok iyi birer portre çiziyorlar. Özellikle de Blunt. Ama evin kızında TV’den gelme gencecik oyuncu Millicent Simmonds’a özel bir övgü. Bu denli iyi olmasında doğuştan sağır olmasının da etkisi olabilir mi ? Belki... Ama tam rolüne oturduğu ve filme hayli katkıda bulunduğu kesin...
Eleştirinin tamamı için: T24
Sözcü
Yazar: Burak Göral
Sanırım "Sessiz Bir Yer" en çok da ebeveynlik üzerine bir film. Bütün o heyecanlı sahnelerine rağmen mesele sadece izleyicisine heyecanlı dakikalar yaşatmak değil. Bu hikayede çocuklarına ancak susarlarsa, sessiz kalırlarsa yaşayabileceklerini öğreten, etraflarındaki üç canavara başkaldırmayı düşünmeden yaşayıp gitmeyi hedefleyen bir anne-baba var. Film aslında bunun kötü bir ebeveynlik örneği olduğunu anlatıyor kanımca ve babaya da bunun bedelini ödetiyor.
Eleştirinin tamamı için: Sözcü
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Krasinski’nin yönetmen olarak başarısı, sesin ölüm anlamına geldiği bir dünyayı itinayla kurması… Ama kendi adıma Emily Blunt’ın oynadığı anne karakterinin fiziksel olarak çok acı çektiği ve zor durumlarda kaldığı sahneleri sevdiğimi söyleyemem. Krasinski, anne için işkenceye dönüşen bu sahneleri gerilimin zirvesi olarak planlamış ama bence biraz zorlama olmuş. Ayrıca Krasinski’nin, canavarların olduğu sahnelerde ‘Alien’ başta olmak üzere benzer yaratık filmlerinden çok farklı bir kulvar açamadığını düşünüyorum. Yine de ‘Sessiz Bir Yer’in, özgün konseptiyle baştan sona ilgiyle izlenen kayda değer bir korku gerilim filmi olduğunu söyleyebilirim.
Eleştirinin tamamı için: Habertürk
Birgün
Yazar: Cüneyt Cebenoyan
Korku/gerilim filmleri hakkında ne kadar az yazarsanız o kadar iyi. Seyircisine sürpriz yaşatmayı ya da korkutmayı hedefleyen bir eserin tadını kaçırmak istemeyiz sonuçta. “Sessiz Bir Yer”, Amerikalı eleştirmenlere göre ender görülen güzellikte, çok iyi bir korku filmi. Basın gösterimi sonrası benim de parçası olduğum eleştirmen grubu içinse son derece bildik bir öykü anlatan vasat, hatta vasat altı bir film.
Eleştirinin tamamı için: Birgün
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Krasinski, ‘Sessiz Bir Yer’de kendince bir atmosfer kurmayı başarıyor ama öykü kendi içinde inandırıcılık açısından o kadar defo barındırıyor ki, hele finalde gelinen nokta, filmin adeta kendi kendisini inkâr etmesine neden oluyor. Sessizliğin yaşamak için tek kriter olduğu bir ortamda yeni bir çocuk isteği de film boyunca yanıtını bulamadığımız bir mesele olarak duruyor. Daha önce kaybettikleri çocuklarının hatırasına mı böyle bir hamleye soyunuyorlar, anlaşılmıyor. Üstelik aile, “Böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum”un gerçekten de karşılığının olduğu bir ortamda hayatını sürdürüyor... Öte yandan sessizliği bozma adına öykü boyunca sahaya sürülen istem dışı olayların birçoğu da fazlasıyla zorlama (dolayısıyla birçok sahne ‘Seyirciyi gereyim’ derken pek de germiyor). Ayrıca hikâyenin kilit noktalarından birini, Tim Burton’ın ‘Mars Attacks’ı daha zekice ve esprili bir şekilde hallediyordu.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
T24
Tüm o yapay, abartılmış ve görsel/işitsel şoklarla yürüyen son dönem korku filmlerinden sonra, Sessiz Bir Yer bambaşka bir etki yapıyor. Gerçek hayatta da bir çift olan Emily Blunt ve John Krasinski çok iyi birer portre çiziyorlar. Özellikle de Blunt. Ama evin kızında TV’den gelme gencecik oyuncu Millicent Simmonds’a özel bir övgü. Bu denli iyi olmasında doğuştan sağır olmasının da etkisi olabilir mi ? Belki... Ama tam rolüne oturduğu ve filme hayli katkıda bulunduğu kesin...
Sözcü
Sanırım "Sessiz Bir Yer" en çok da ebeveynlik üzerine bir film. Bütün o heyecanlı sahnelerine rağmen mesele sadece izleyicisine heyecanlı dakikalar yaşatmak değil. Bu hikayede çocuklarına ancak susarlarsa, sessiz kalırlarsa yaşayabileceklerini öğreten, etraflarındaki üç canavara başkaldırmayı düşünmeden yaşayıp gitmeyi hedefleyen bir anne-baba var. Film aslında bunun kötü bir ebeveynlik örneği olduğunu anlatıyor kanımca ve babaya da bunun bedelini ödetiyor.
Habertürk
Krasinski’nin yönetmen olarak başarısı, sesin ölüm anlamına geldiği bir dünyayı itinayla kurması… Ama kendi adıma Emily Blunt’ın oynadığı anne karakterinin fiziksel olarak çok acı çektiği ve zor durumlarda kaldığı sahneleri sevdiğimi söyleyemem. Krasinski, anne için işkenceye dönüşen bu sahneleri gerilimin zirvesi olarak planlamış ama bence biraz zorlama olmuş. Ayrıca Krasinski’nin, canavarların olduğu sahnelerde ‘Alien’ başta olmak üzere benzer yaratık filmlerinden çok farklı bir kulvar açamadığını düşünüyorum. Yine de ‘Sessiz Bir Yer’in, özgün konseptiyle baştan sona ilgiyle izlenen kayda değer bir korku gerilim filmi olduğunu söyleyebilirim.
Birgün
Korku/gerilim filmleri hakkında ne kadar az yazarsanız o kadar iyi. Seyircisine sürpriz yaşatmayı ya da korkutmayı hedefleyen bir eserin tadını kaçırmak istemeyiz sonuçta. “Sessiz Bir Yer”, Amerikalı eleştirmenlere göre ender görülen güzellikte, çok iyi bir korku filmi. Basın gösterimi sonrası benim de parçası olduğum eleştirmen grubu içinse son derece bildik bir öykü anlatan vasat, hatta vasat altı bir film.
Hurriyet
Krasinski, ‘Sessiz Bir Yer’de kendince bir atmosfer kurmayı başarıyor ama öykü kendi içinde inandırıcılık açısından o kadar defo barındırıyor ki, hele finalde gelinen nokta, filmin adeta kendi kendisini inkâr etmesine neden oluyor. Sessizliğin yaşamak için tek kriter olduğu bir ortamda yeni bir çocuk isteği de film boyunca yanıtını bulamadığımız bir mesele olarak duruyor. Daha önce kaybettikleri çocuklarının hatırasına mı böyle bir hamleye soyunuyorlar, anlaşılmıyor. Üstelik aile, “Böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum”un gerçekten de karşılığının olduğu bir ortamda hayatını sürdürüyor... Öte yandan sessizliği bozma adına öykü boyunca sahaya sürülen istem dışı olayların birçoğu da fazlasıyla zorlama (dolayısıyla birçok sahne ‘Seyirciyi gereyim’ derken pek de germiyor). Ayrıca hikâyenin kilit noktalarından birini, Tim Burton’ın ‘Mars Attacks’ı daha zekice ve esprili bir şekilde hallediyordu.