“In den Gängen / In the Aisles”; senaryosunu, uyarlandığı kısa hikâyenin de sahibi olan Clemens Meyer ile birlikte yazan Thomas Stuber’in yönetmen koltuğunda oturduğu son derece çarpıcı bir drama…
Prömiyerini, 23 Şubat 2018 tarihinde aday olduğu Altın Ayı Ödülü için yarıştığı ancak Ekümenik Jüri Özel Ödülü ile yetinmek zorunda kaldığı 68. Berlin Uluslararası Film Festivalinde yapan film, 24 Mayıs 2018’de Almanya’da vizyona girmiş…
İzleme programımıza aldığımız bu filmin, hâlihazırda IMDB, Rotten Tomatoes ve Metacritic gibi mecralarda ciddiye alınacak miktarda oydan oluşan bir izleyici ve yorumcu puan ortalaması mevcut değil…
O nedenle bizde, her zamanki gibi önceliği yine oyuncu kadrosuna vermek suretiyle filmi bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Yoruma başlamadan bütün samimiyetimizle itiraf edelim ki, bize Charles Chaplin’in “Modern Times”ını (1936) anımsatan bu filme resmen bayıldık…
Artık ana fikir, filmin senaryosunun temelini oluşturan kısa hikâyenin sahibi Clemens Meyer’den mi yoksa Thomas Stuber’den mi çıktı bilinmez…
Ki aslında bu, çok da önemli değil…
Ama nihayetinde ortaya, “Modern Zamanlar” ın 2018 versiyonu şeklinde bir işin çıktığı da çok açık…
Filmde, "Christian", "Marion" ve "Bruno" başlıklı birbirini takip eden üç bölümde anlatılan şey; kendi de üretimin ana unsurlarından biri olan insanın, yaptığı iş (reyon tanzimi) ve kullandığı (mekanik, elektronik yahut artık her ne ise) üretim araçlarıyla (burada ağırlıklı olarak forklift) bütünleşerek, kendi işine (üretim sürecine), kendi emeğiyle ürettiklerine, doğaya ve insanlığa "yabancılaşması" değil de nedir?
Elbette filmde, bu tespitimizi güçlendiren pek çok sahne daha mevcut…
Ancak bize göre sadece; (1). Oğlunun üniversiteye gitmek yerine ustalık diploması alıp kendisi gibi (mutlu ve mesut) vardiyalı işçi (veya usta fark etmez) olarak çalışarak hayatını kurtarmasını isteyen babanın repliği ve (2). Christian’ın patronunun (marketteki en üst amirinin), ölenle ölünmeyeceği ve iş hayatındaki şovun (yani çarkın bir parçası olarak çalışmanın) devam etmesi gerektiğini söylemesi bile yeterliydi…
Hani zaten, içinde mutlu olmayı unuttuğu evinden ve sokaklardan kurtulup işe ve işyerine bir an önce geri dönebilmek için Noel tatilinin bitimini iple çeken Christian’ın travmatik ruh halinden hiç söz etmedik bile…
Peki, filmde bütün bunlar yaşanırken karşımızda nasıl bir oyuncu kadrosu vardı?
Doğrusunu isterseniz, Marion karakterini oynayan Sandra Hüller ile Bruno karakterindeki Peter Kurth’u daha önce hiç izlememiştik… Christian karakterindeki Franz Rogowski’yi de daha birkaç gün önce izlediğimiz “Transit” (2018) filmi ile tanıma fırsatı bulmuştuk… Bize göre, sadece baş roldeki bu üç isim değil, kadrodaki oyuncuların istisnasız tamamı oldukça rafine bir işe imza atmışlar…
Neredeyse tamamına yakını kapalı tek mekân olarak Gross Market konsepti ile çalışan bir market de çekilen filmin teknik detaylarına hiç girmiyoruz… Çünkü burada da her şey tamamen Thomas Stuber’in kontrolü altında…
Sonuç olarak, sıradan bir süpermarket ve o süpermarketin biri içki diğeri de tatlı yiyecekler reyonunda görevli olarak çalışan Christian ile Marion’un fingirdeşmelerinin anlatıldığı basit bir (Marion evli olduğu için) yasak aşk hikâyesi filmine indirgenemeyecek kadar değerli olan “In den Gängen / In the Aisles” için puanımız 3,5 önerimiz ise, “mutlaka izlenmeli” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 27 Kasım 2018 günü saat 01.05’de yazılarak paylaşılmıştır...