Senaryosunu, David Mitchell ve Aleksandar Hemon ile birlikte yazan Lana Wachowski'nin yönetmen koltuğunda oturduğu “The Matrix Resurrections”, "neo - noir" tarzda kurgulanan serinin dördüncü filmi olarak geliyor karşımıza...
Farkındaysanız yorumumuzun biraz uzun tuttuğumuz yukarıdaki giriş cümlesinde, ilk üçünün "devamı" kelimesini bilinçli olarak kullanmadık...
Gelin isterseniz, 160 milyon dolarlık bir bütçe ile çekilen ve serinin ilk üç filmi "The Matrix" (1999), "The Matrix Reloaded" (2003) ve "The Matrix Revolutions"ı (2003) izlememiş olanların da, gönül rahatlığı ile seyrederek kolaylıkla anlayabilecekleri; görsel efekt ve yeşil perde teknolojileri ile tehlikeli aksiyon sahnelerindeki, aynen Keanu Reeves'i Almanya'da doğarak Berlin'de büyümüş olan Can Aydın'ın canlandırdığı örnek de olduğu gibi dublör oyuncuların performanslarının başarıyla kullanıldığı bu filme biraz daha yakından bakalım...
Zaten ilk film vizyona girdiğinde doğanların bugün 22, diğer ikisinin vizyona girdiğinde dünyaya gelenlerin de 18 yaşında oldukları ve sözünü ettiğimiz bu kitlenin, aslında genç oyuncularla güçlendirilmiş bir kadroya da sahip olan bu yeni nesil "Matrix" filminin potansiyel müşterileri arasında yer alacağı düşünüldüğünde, başka türde bir senaryo ile ortaya çıkılması da beklenilemezdi...
O yüzden de, "takılmayın" diyoruz, yoktan var ederek ürettiği "hayali" paraya dönüştürmeyi hedef edinen sinemanın, özellikle de Hollywood'un temel sistematiğini çözememiş olan bir grubun oluşturduğu:
"Neden Morpheus rolünde yine Laurence Fishburne, Smith rolünde de Hugo Weaving oynatılmadı yahut da bu seri, sanki dört yıl boyunca peş peşe yayınlanan bir TV dizisiymişçesine 'The Matrix Revolutions'ın kaldığı yerden birebir devam edilmedi?" diyenlere...
Hazırsanız başlıyoruz...
Bugs (Jessica Henwick) ve Sequoia (Toby Onwumere) arasındaki konuşmalardan Trinity'e (Carrie-Anne Moss), Teğmenin (Ian Pirie) adamlarınca bir polis baskını düzenleneceğini öğreniriz...
Ama Ajan Smith'in de (Yahya Abdul-Mateen II) ifade ettiği biçimde başarısız olunmuş ve baskına katılan polislerin tamamı Trinity tarafından bertaraf edilerek öldürülmüş ve bu olayı Bugs ile Sequoia'da, bütün çıplaklığı ile saniyesi saniyesine izlemişlerdir...
Derken çok geçmez...
Bugs ve Sequoia'la da, "modal" olarak tanımlanan ve programları geliştirmek için kullanılan bir simülasyonun içinde Trinity ile beraber Ajan Smith ve ekipteki diğerlerinin tuzağına düştüklerini fark ederler...
Fakat o da nesi?
Tam yakalandı derken, bizzat kendi ifadesiyle adı Bugs Bunny'i anımsatan Bugs'ı Ajan Smith yani Morpheus, kolundan tutup diğer ajanlardan gizlenilen bir odaya sokarak kurtarmasın...
Ve...
Üstelik de orası, öldü zannedilen Thomas Anderson yahut da nam-ı diğer Neo'nun (Keanu Reeves) apartman dairesi olmasın mı...
Şimdi yapacakları şey ise, o modaldan çıkarak Ajan White (Amadei Weiland) ve Ajan Jones (Stephen Dunlevy) gibilerinden hızlıca kaçmaktır...
Neyse...
Gerçek hayatta ve oyundaki ufak bir arıza sonrasında soluklanmak amacıyla bir kafeye giden Thomas Anderson ve Deus Machina oyun şirketinin çalışanlarından Jude Gallagher'a (Andrew Lewis Caldwell) kulak misafiri olurken aynı kafeye Chad'in (Chad Stahelski) karısı ve Brandon (Julian Grey) ile Donny'nin de (Gaige Chaturantabut) anneleri olan Tiffany'de (Carrie-Anne Moss) gelmesin ve Jude, Thomas ile Tiffany'i tanıştırmaya yeltenmesin mi...
Doğal olarak yarım kalır o gayrı ihtiyari girişim...
Ofise döndüklerinde de Thomas'ı ortağı Smith (Jonathan Groff), Bobbi (Leo Sheng) aracılığıyla odasına çağırtır...
Zira Warner Bros. Pictures onlardan, Matrix'in dördüncü hikayesini istemektedir...
Yoksa aralarındaki sözleşmeyi fesih edecektir...
Smith'i dinlerken sinir krizi geçirerek fenalaşan Thomas, an itibarıyla terapisti Analist'in (Neil Patrick Harris) muayenehanesindedir...
Çünkü Thomas, Matrix'e ek bir hikaye yazmamak hususunda kendi kendine söz verdiği gibi bu düşüncesini, Smith dahil herkes ile de paylaşmıştır...
Oyunla ilgili olarak zihninde bir takım gelgitler yaşayan Thomas, aynı kafe de kendisini ve eseri Matrix'i Google'da araştırmış olan Tiffany'e bir kez daha rastlayıp birer kahve içince biraz rahatlar rahatlamasına da, çalan alarmlar sonrasında Deus Machina şirketinin binası FBI ve polis eşliğinde boşaltılırken, Thomas'ın telefonuna bilinmeyen bir numaradan, "Merhaba Neo" yazan bir mesaj gelir...
Bunu yakın çalışma arkadaşı Jude'un bir şakası zannederek tuvalete hışımla dalan Thomas karşısında, Morpheus'u bulur...
Bulur bulmaz da, kendisine yönelik yoğun dozajdaki bir silahlı saldırıya maruz kalır...
Bu hengameye, içten içe öfke duyduğu ortağı Smith'de elindeki silahla katılınca Thomas için Matrix 4, kendiliğinden başlamış olur...
Böylelikle de hayaller ile gerçekleri birbirinden ayırmakta iyice zorlanan Thomas kendini, kedi Deja Vu'nun da bulunduğu ofisin de Analist'i yeniden ziyaret etmek mecburiyetinde hisseder...
Ancak telefonuna, Morpheus tarafından gönderildiğini söylediği mesajlar silindiğinden onları Analist'e gösteremez...
Bu durumda "mevcut tabloyu" kısaca özetleyerek olursak, şirket binasının FBI ve polis eşliğinde boşaltılması bölümü dahil yaşananların hiçbirisi gerçek değil midir?
Bunun böyle olup olmadığını bizzat kendisi de anlamak isteyen Thomas, şirket binasının çatısından atlamaya karar verir...
Sonuçta ya uçacak ya da Bugs son an da gelerek tutup çekmese yere çakılarak ölecektir...
Peki aslında olup biten nedir?
"Spoiler" vermemek için burada kestik...
Dakika 47...
Geride sizleri, Thomas'ın aklındaki tüm tereddütler ile bizlerin de zihinlerimizdeki soruların tamamı yanıtlanırken; Neo - Trinity aşkının da gündemin ön sıralarına oturtulacağı 101 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,