Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Gazete Duvar
Yazar: Şenay Aydemir
Hikayesiyle James Mangold’ın 2002 tarihli “Identity” (Kimlik) filmini, estetiği ve kurgusuyla Tarantino’nun ilk dönemini hatırlatan yapım, geçtiği zamanın estetiğine ve filmlerine saygı duruşunda bulunmayı da ihmal etmiyor. Birbirinden yetenekli oyuncularıyla bu alanda sıkıntı çekmeyen filmin tek ‘eksik’ tarafı biraz ‘fazla’ olması. Drew Goddard, seyircinin ilgisini diri tutmayı başarsa da kimi yerlerin uzaması filmin gücünü azaltan faktörlerin başında. Bu fazlalıkları görmezden gelirsek, “El Royale’de Zor Zamanlar” yılın sürpriz ve en iyi filmlerinden birisi olarak dikkat çekiyor.
Eleştirinin tamamı için: Gazete Duvar
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Bir eleştirmen film için “Tarantino’yla Hitchcock arasında” demiş. Doğru yanları olan bir yaklaşım. Ama hikayenin bir Hitchcock filmi için çok dağınık olduğu söylenebilir. Usta daha çok ‘konsantrasyon’ severdi. Tarantino içinse yeterince geveze değil!... Oyuncular harika. Jeff Bridges ve Jon Hamm zaten birer usta. AmaCynthia Erivo’ya nasıl hayran olmazsınız? Şarkıcılığıyla atbaşı giden giden oyunuyla? Hele gözde şarkılarımdan Unchained Melody’yi söylerken gözümden yaşlar geldi. Yepyeni Lewis Pullman, otel çalışanında öylesine iyiydi ki.. Ayni şey, bu filmdeki tarikat lideriyle yakışıklılığıını unutturacak kadar sağlam bir oyun veren Chris Hemsworth için de söylenebilir. Ayrıca 60’lardan gelen şarkılar da çok iyi kullanılmış.
Eleştirinin tamamı için: T24
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
“El Royale'de Zor Zamanlar” politik derinlikten ve psikolojik inceliklerden uzak. Drew Goddard'ın tutku dolu yazarlığı ve yönetmenliği, her şeyin biraz abartılı ve gösterişli olduğu gerçeğini unutturmuyor. Filmin en önemli kozlarından biri şarkılar. Goddard, blues şarkılarından Deep Purple'a uzanan harika bir soundtrack listesiyle geliyor karşımıza. Seamus McGarvey'in görüntü yönetiminin de altını çizmek gerekiyor. McGarvey, otelin tekinsiz karanlığıyla canlı renkleri buluşturuyor, finale doğru da cehennemi bir atmosfer oluşturuyor. “Dehşet Kapan”nı (The Cabin in the Woods) da yazıp yöneten Drew Goddard, gerçekten ilgiye değer bir yönetmen. İlk filminde olduğu gibi karakterlerin film klişeleri içinde yaşadığı dünyalar kurmayı seviyor ve gerçekten farklı öyküler anlatıyor.. Ama ayaklarımızı yerden kesecek filmi için galiba biraz daha beklememiz gerekiyor.
Eleştirinin tamamı için: Habertürk
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
‘El Royale’de Zor Zamanlar’ kayda değer bir yapım, lakin yönetmen Goddard’ın fazla stilistik anlatımı ve zamana yayılma hevesi, bence bir genel toplamda albeninin belli noktalardan sonra yitirilmesine neden oluyor. Bu anlamda 141 dakikalık süre uzun; yaklaşık yarım saatlik bir kesinti daha dinamik ve seyircisini daha kolay kavrayan bir filme geçit sağlayabilirmiş. Keza ‘afili’ diyalogların çokluğu ve benzer şekilde bunları zamana yayma isteği de, uzunluk hissiyatının baskın bir şekilde hissedilmesine neden oluyor
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Sabah
Yazar: Olkan Özyurt
Şiddeti estetize etme çabaları, karakterlerin gevezeliği ilk elden Tarantino'nun sinemasıyla akrabalık kurulmasına neden olsa da Goddard'ın kamerası daha sakin. Hikaye anlatma biçimi Tarantino gibi sert ve laubali değil. Büyük laflar etmeden derdini anlatma peşinde. Lakin Goddard'ın kendi yazdığı senaryoya kıyamamış gibi bir durum var ortada. Ya da belki de her biri önemli oyuncuların performanslarına alan açmak istedi. 141 dakikalık film hikayeye göre uzun kalıyor. Ama buna rağmen Drew Goddard iyi bir sinemacı kumaşı olduğunu gösteriyor. Hem bir oyunculuk şovu sunan hem de iyi bir sinemacıyı müjdeleyen bir yapım karşımızda. Ne diyelim Goddard'ı takibe devam...
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Gazete Duvar
Hikayesiyle James Mangold’ın 2002 tarihli “Identity” (Kimlik) filmini, estetiği ve kurgusuyla Tarantino’nun ilk dönemini hatırlatan yapım, geçtiği zamanın estetiğine ve filmlerine saygı duruşunda bulunmayı da ihmal etmiyor. Birbirinden yetenekli oyuncularıyla bu alanda sıkıntı çekmeyen filmin tek ‘eksik’ tarafı biraz ‘fazla’ olması. Drew Goddard, seyircinin ilgisini diri tutmayı başarsa da kimi yerlerin uzaması filmin gücünü azaltan faktörlerin başında. Bu fazlalıkları görmezden gelirsek, “El Royale’de Zor Zamanlar” yılın sürpriz ve en iyi filmlerinden birisi olarak dikkat çekiyor.
T24
Bir eleştirmen film için “Tarantino’yla Hitchcock arasında” demiş. Doğru yanları olan bir yaklaşım. Ama hikayenin bir Hitchcock filmi için çok dağınık olduğu söylenebilir. Usta daha çok ‘konsantrasyon’ severdi. Tarantino içinse yeterince geveze değil!... Oyuncular harika. Jeff Bridges ve Jon Hamm zaten birer usta. AmaCynthia Erivo’ya nasıl hayran olmazsınız? Şarkıcılığıyla atbaşı giden giden oyunuyla? Hele gözde şarkılarımdan Unchained Melody’yi söylerken gözümden yaşlar geldi. Yepyeni Lewis Pullman, otel çalışanında öylesine iyiydi ki.. Ayni şey, bu filmdeki tarikat lideriyle yakışıklılığıını unutturacak kadar sağlam bir oyun veren Chris Hemsworth için de söylenebilir. Ayrıca 60’lardan gelen şarkılar da çok iyi kullanılmış.
Habertürk
“El Royale'de Zor Zamanlar” politik derinlikten ve psikolojik inceliklerden uzak. Drew Goddard'ın tutku dolu yazarlığı ve yönetmenliği, her şeyin biraz abartılı ve gösterişli olduğu gerçeğini unutturmuyor. Filmin en önemli kozlarından biri şarkılar. Goddard, blues şarkılarından Deep Purple'a uzanan harika bir soundtrack listesiyle geliyor karşımıza. Seamus McGarvey'in görüntü yönetiminin de altını çizmek gerekiyor. McGarvey, otelin tekinsiz karanlığıyla canlı renkleri buluşturuyor, finale doğru da cehennemi bir atmosfer oluşturuyor. “Dehşet Kapan”nı (The Cabin in the Woods) da yazıp yöneten Drew Goddard, gerçekten ilgiye değer bir yönetmen. İlk filminde olduğu gibi karakterlerin film klişeleri içinde yaşadığı dünyalar kurmayı seviyor ve gerçekten farklı öyküler anlatıyor.. Ama ayaklarımızı yerden kesecek filmi için galiba biraz daha beklememiz gerekiyor.
Hurriyet
‘El Royale’de Zor Zamanlar’ kayda değer bir yapım, lakin yönetmen Goddard’ın fazla stilistik anlatımı ve zamana yayılma hevesi, bence bir genel toplamda albeninin belli noktalardan sonra yitirilmesine neden oluyor. Bu anlamda 141 dakikalık süre uzun; yaklaşık yarım saatlik bir kesinti daha dinamik ve seyircisini daha kolay kavrayan bir filme geçit sağlayabilirmiş. Keza ‘afili’ diyalogların çokluğu ve benzer şekilde bunları zamana yayma isteği de, uzunluk hissiyatının baskın bir şekilde hissedilmesine neden oluyor
Sabah
Şiddeti estetize etme çabaları, karakterlerin gevezeliği ilk elden Tarantino'nun sinemasıyla akrabalık kurulmasına neden olsa da Goddard'ın kamerası daha sakin. Hikaye anlatma biçimi Tarantino gibi sert ve laubali değil. Büyük laflar etmeden derdini anlatma peşinde. Lakin Goddard'ın kendi yazdığı senaryoya kıyamamış gibi bir durum var ortada. Ya da belki de her biri önemli oyuncuların performanslarına alan açmak istedi. 141 dakikalık film hikayeye göre uzun kalıyor. Ama buna rağmen Drew Goddard iyi bir sinemacı kumaşı olduğunu gösteriyor. Hem bir oyunculuk şovu sunan hem de iyi bir sinemacıyı müjdeleyen bir yapım karşımızda. Ne diyelim Goddard'ı takibe devam...