1971 yılında The Washington Post gazetesinin editörü Ben Bradlee ile yayıncısı Kay Graham'ın eline Vietnam Savaşı hakkında çok gizli belgeler geçer. Diğer gazetelerin önüne geçmek isteyen ve aynı zamanda halka her şeyi açıklamak isteyen Kay ile Ben, bu haberi hükümetin uyarılarına rağmen gazetelerinde basmaya çalışır kısaca."
Bu yıl yaşanan politik olaylardan sonra Steven Spielberg, bunlara karşılık bir cevap olarak The Post'u çekmeye karar verdi. Ready Player One'ı çektiği esnada bu ilkbaharda senaryosu yazılan, bu yılın sonundaki Oscar sezonuna kadar çekimleri bitirilen ve editlenen bir filme göre The Post, hiç de aceleye gelmiş hissi uyandırmıyor (buradan Justice League iyi bir ders çıkartmalı). Bu konuda filmin prodüksiyon ekibi harika bir iş çıkartmış. Filmde yaratılan 70'li yılların atmosferi, kostümler, gazetecilik sahneleri, kısaca teknik bakımdan her şey tek kelimeyle harikaydı.
Filmdeki performanslar ise tahmin edebileceğiniz gibi çok iyiydi zaten. Meryl Streep'i uzun zamandır bu kadar sürükleyici bir rolde izlememiştim. Ve Tom Hanks de harika bir yardımcı oyuncu olmuş. Bu ikilinin bir arada olduğu sahnelerse benim için filmin en ilgi çekici bölümleriydi. Bu arada Bob Odenkirk ile Sarah Paulson'ın performansları da es geçilemeyecek kadar başarılıydı.
Bunların dışında John Williams'ın müziğini de oldukça etkileyici buldum. Hikayenin iniş ve çıkışlarında sadece Williams'a özgü olan sade ama etkili ritmlerinden dolayı bundan daha iyi bir besteci seçilemezdi.
Muhtemelen The Post hakkında en çok sevdiğim şey, ikinci yarının sonunda her şeyin bir araya gelme şekli ve bütün bunların altında yatan mesajdı. The Post'un taşıdığı önemli mesajlarla birlikte filmin kendisi oldukça zamansal ve önemli bir hal alıyor. Bu da ikinci yarıda ortaya çıkan sonucu daha da etkili yapıyor.
Yine de iyi mesajına ve hareketli geçen ikinci yarısına rağmen The Post, en büyük sıkıntısını senaryodan yana yaşıyor. Konu tarihi filmler olduğunda Steven Spielberg, Munich ile Bridge Of Spies gibi harika filmler yapmış birisi. Fakat The Post ise bunların yanında fazla "Oscar için yapılmış" hissi uyandırıyor. Film iyi olmasına iyi de, zaman zaman hikaye sırtını türünün klişelerine yaslanarak ilerlemeyi tercih ettiğinden, bir sonraki sahnede nelerin olacağını önceden kestirebiliyorsunuz. Bu yüzden bu hikayenin hazırlanış biçimine -yani filmin ilk yarısına- bir türlü ısınamadım. İlk yarıda film kendisini izlettirmesine izletiyor ama harika performansların dışında hikayeye dair bir türlü ilgi çekici bir neden bulamıyorsunuz. Yine de ikinci yarıda hikaye asıl konuya giriş yaptıktan sonra The Post öyle sürükleyici bir hal alıyor ki, kendinizi birdenbire filmin bitiş jeneriklerini izlerken buluyorsunuz. Bu yüzden ikinci yarı, ilk yarının ağır temposunu biraz düzeltmeyi başarıyor. Yine de, ilk yarının da en az ikinci yarı kadar sürükleyici olmasını isterdim.
Konu gazetecilik filmleri olduğunda, All The President's Men gibi bu konuyla direk alakalı veya Spotlight gibi yeni çıkmış filmler, bana göre The Post'dan çok daha sürükleyici ve etkileyiciydi. Yine de güncel mesajı, harika oyunculukları ve sürükleyici ikinci yarısı, The Post'u kesinlikle bir göz atılması gereken bir film yapıyor. Türünün yeni kurallarını yıkmasa da, gazetecilik filmlerini sevenlerin kaçırmaması gereken bir iş. The Post, normalde çok daha iyi olabilecek ama bu haliyle de sade ve etkili olmayı başarmış bir film. İyi seyirler.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Bütün harika performanslar.
+ Güncel mesajlar.
+ Sürükleyici bir ikinci yarı.
+ Kısa zamanda yaratılmış olan etkileyici atmosfer.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Biraz fazla ağır ilerleyen ilk yarı.
- Zaman zaman fazlasıyla "Oscar için yapılmış" hissi uyandırması.
- Türünün yeni kurallarını yıkmaması.
TOPLAM PUAN: 7.3/10