“Leave No Trace”, senaryosunu Peter Rock’un "My Abandonment" isimli romanından (2009) uyarlamak suretiyle Anne Rosellini ile birlikte yazan Debra Granik’in yönettiği üçüncü uzun metrajlı sinema filmi…
Prömiyerini, 20 Ocak 2018’de Sundance Film Festivalinde yapan ve 29 Haziran 2018 tarihinde vizyona giren filmin, 7 milyon dolarlık son derece komik gişe hasılatına karşın 7.4/10 (7.048 oy) ve 4.1/5 (2.692 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 8.5/10 (185 yorum) ve 88/100 (44 yorum) olan Rotten Tomatoes ve “Mutlaka İzlenmeli” özel etiketine de sahip Metacritic yorum ortalamaları oldukça etkileyici…
Bütün bu rakamlar, hemen ilk bakışta sanki yine çok özel bir kitle için çekilmiş farklı bir filmle karşı karşıyaymışız izlenimi uyandırmıyor değil insanda…
Gerçekte neler olup bittiğini daha iyi anlayabilmek için, Travma Sonrası Stres Bozukluğu hastalığından mustarip Irak savaşı gazisi bir baba ve on üç yaşındaki kızının hikâyesinin anlatıldığı filmimize, her zamanki gibi önceliği yine oyuncu kadrosuna vermek suretiyle biraz daha yakından bakalım…
Oyuncu kadrosu denilince de sakın kimsenin aklına öyle uzunca bir oyuncu listesi gelmesin…
Filmde, baba Will ve kızı Tom karakterlerini oynayan Ben Foster ve Thomasin McKenzie isimli iki başrol oyuncusu ile bir görünüp bir yok olmalarına karşın iyi niyetle onlara eşlik etmeye çalışan bir avuç oyuncudan söz ediyoruz…
Belki biraz insafsızca bir yargı olacak ama bize göre, daha henüz yolun başında olan genç Thomasin McKenzie ile artık ustalaşmış sayılan Ben Foster bu filmde; soğuk, yağmur, endişe ve hüzün gibi temel parametrelerin belirleyici olduğu sınırlar içinde kalarak meslek hayatlarının en kolay rollerinden birini oynamış olabilirler…
Tabii bu, kesinlikle kötü oynadıkları yahut hiçbir şey yapmadıkları anlamına gelmez…
Bizim burada vurgulamaya çalıştığımız şey sadece, filmi izlenir kılan temel faktörün oyuncuların üstün performanslarının olmadığını belirtmekti…
İşin teknik kısmına gelince… Ana mekân olarak ağaçlıklı bir açık alanın (Eagle Fern Park, Clackamas County) kullanıldığı filmde, teknik ekip olarak da daha çok TV film ve dizileri ile belgesellerde deneyim kazanmış isimlerin tercih edildiğini görüyoruz…
Ancak bu durum, filme kesinlikle olumsuz bir biçimde yansımamış…
Dekordan kostümlere, makyajdan efektlere, kameradan ışıklara ve kurgudan müziklere kadar hemen her şey anlatılmaya çalışılan hikâyenin atmosferi ile tam bir uyum içinde…
Hikâye demişken de evet, biraz da filmin hikâyesine bakalım…
Gördüğümüz kadarıyla yerli yabancı yorumların neredeyse tamamına yakınında insanlar, sanki gerçek konu buymuş gibi, yemyeşil bir orman içindeki kent gürültüsünden arınmış doğa manzaralarına saplanıp kalmışlar…
Buralarda yazılanları okuyunca insanın, filmde anlatılan hikâyenin, Irak savaşında yaşadıkları nedeniyle Travma Sonrası Stres Bozukluğu (PTSD - Posttraumatic stress disorder) hastalığına yakalanan savaş gazisi Will’in hikâyesi değil de doğa aşığı Manisa Tarzanı'nın hikâyesi olduğunu sanası ve işi gücü bırakıp filmdeki baba kız gibi yaban mantarı toplayası geliyor…
Ama maalesef gerçekte durum öyle değil…
Bir zamanların Vietnam savaşı sendromlarının yerini, şimdilerde Irak savaşı sendromları almış durumda… Yakında o da tüketilir, yerini başka bölgelerdeki savaşlar ve sendromları alır… Nasılsa Amerikan silah sanayii ve Hollywood sevdi bu işi bir kere…
Yeniden filmimizin hikâyesine dönecek olursak…
Daha önce çekilen Vietnam savaşı konulu filmlerde de savaş gazilerinde ya intihar ya şiddet ya da bu filmdekine benzer bir kaçış/saklanış eğilimi vardı…
Nihayetinde, filme konu olan romanın yazarı yahut filmin senaristi, bu seçeneklerden hangisini tercih ederse etsin, bir iki göstermelik protesto ile yetinip “Büyük Amerika” idealine sadık kalmak zorundaydı…
Yani Hollywood için Amerika’nın (aslında savaşlardan nemalananların) bekası her zaman için bir kırmızı çizgi olmuştur… Bu filmde de savaş gazisi Will’e yaptırılan şey, savaş karşıtı olarak düzene başkaldırmak ve düzeni sorgulatmak yerine bu kırmızı çizgiler içine hapsolarak çaresiz bir biçimde ormana saklanmak değil de nedir ki zaten?
Sonuç olarak, 109 dakikalık süresine rağmen sıkılmadan izlediğimiz bu film için puanımız 3 kişisel önerimiz de “bir şans verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 3 Ekim 2018 günü saat 02.08’de yazılarak paylaşılmıştır...