Bize efsane rock grubu Deep Purple’ın “Deep Purple in Rock” (1970) albümündeki aynı isimli parçayı anımsatan “The Child in Time”, senaryosu Ian McEwan’ın aynı isimli romanından (1987) Stephen Butchard tarafından uyarlanan ve Julian Farino tarafından çekilen bir TV filmi…
24 Eylül 2017 tarihinde BBC One tarafından yayın akışına dâhil edilerek vizyona sokulan filmin, 6.1/10 (2.707 oy) ve 3.3/5 (105 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 7.2/10 (21 yorum) ve 83/100 (6 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, oylamaya katılan izleyici ve yorumcu sayıları son derece düşük olduğu için neredeyse hiçbir şey ifade etmiyor gibi…
O nedenle bizde filmimizi, her zamanki gibi önceliği yine oyuncu kadrosuna vermek suretiyle kendi özgün yorumlarımızla mercek altına alarak incelemeye ve sonrasında da puanlamaya çalışacağız…
İşin oyuncu kadrosu kısmına geçmeden hemen söyleyelim, “The Child in Time” ın bir TV filmi olması kesinlikle kimseyi yanıltmasın… Hem de BBC One için çekilmiş olmasına rağmen…
Zira amiyane tabirle bu TV filmi, sinema için çekilmiş pek çok filme “on basar”…
Şimdi gelelim filmin oyuncu kadrosuna…
Her zaman söylemişizdir, Shakespeare ile aynı havayı soluyan, aynı suyu içen insanların oluşturduğu sahne kültür ve geleneğine sahip olan adalardan kötü oyuncu çıkmaz, çıksa da devam ettirmezler diye…
İşte bu filminde böyle bir kadrosu var…
Öyle ki, neredeyse oyuncuların tamamı çok çok iyi…
Ancak, Benedict Cumberbatch, Kelly Macdonald ve Stephen Campbell Moore’un performanslarına önce “şapka çıkartmak” ve sonrasında da bir iki lafla da olsa mutlaka ayrı bir parantez açmak gerekiyor… Çünkü gerçekten de müthiş bir iş çıkartmışlar…
Emin olun “müthiş” kelimesini burada, kesinlikle öyle denk geldiği veya kurduğumuz cümlenin ahengi gerektirdiği için kullanmadık… The San Francisco Chronicle’dan David Wiegand’ın bu üçlünün, “kıskandırıcı” olarak nitelendirdiği performanslarına ilişkin yorumunu bizde, “Uzun zamandır böylesine ‘inandırıcı’ ve ‘etkileyici’ bir oyunculuk izlememiştik” şeklindeki bir eklemeyle tamamlamak isteriz…
İşin teknik kısmına gelince…
Filmin kaç paraya çekildiğine dair elimizde kesin bir bilgi yok…
Fakat görünen o ki, bir devlet kanalı olan BBC, doğru iş yapmak adına yine hiçbir fedakârlıktan kaçınmamış ve sonuçta sadece bir İngiliz’in değil dünya vatandaşı olan herkesin, aynı insani duygularla gözünü dahi kırpmadan izleyeceği pırıl pırıl bir filme daha aracılık etmiş…
Yalnız bu arada, Primetime Emmy ve BAFTA ödüllü Adrian Johnston’ın bestelediği son derece etkileyici (hatta bazı bölümlerinde yürek yakan) tınılara sahip olan filmin müziklerine de özellikle dikkat çekmek isteriz…
Filmin hikâyesi ve kurgusunda ise...
Çağımızın vebası olan kapitalizmin, yaşayabilmek için günümüzün kürek mahkûmları olarak sürekli çalışmaya ve bunu yaparken de kent karmaşası içinde (burada örnek olarak Londra seçilmiş) oradan oraya savrulurken geriye zamanı kalmadığı için önce kendine, sonra da sadece "biyolojik ebeveynleri" olabildiği çocuklarına ve eşe dosta yabancılaşarak yalnızlaşmaya zorladığı insanların yaşamlarından bir kesit, sanıyoruz bundan daha güzel anlatılamazdı…
Sonuç olarak, büyük bir ilgi ve keyifle izlediğimiz bu sıra dışı melodram için puanımız 3,5 önerimiz ise, “mutlaka izlenmeli” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son iki not:
1. Hani bizde “İstanbul Türkçesi” ile konuşmak diye bir deyim vardır ya… İşte bunun İngilizce versiyonunu da bu filmde Benedict Cumberbatch yapmış… Gerçekten de doğru İngilizce nasıl konuşulur öğrenmek isteyenlere bu film hararetle önerilir…
2. Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 24 Ekim 2018 günü saat 01.16’da yazılarak paylaşılmıştır...