“Elisa y Marcela / Elisa and Marcela”, senaryosunu da, Narciso de Gabriel’in konuyla ilgili edebi bir denemesinden uyarlayarak yazan Isabel Coixet’in yönetmen koltuğunda oturduğu biyografik bir drama…
Prömiyeri, 13 Şubat 2019’da Altın Ayı ödülü için yarıştığı 69. Berlin Uluslararası Film Festivalinde yapılan ve 7 Haziran 2019 tarihinde Netflix platformunda yayın akışına dâhil edilerek vizyona sokulan filmin, hâlihazırda IMDB, Rotten Tomatoes ve Metacritic gibi mecralarda ciddiye alınacak miktarda oydan oluşan bir izleyici ve yorumcu puanı ortalaması mevcut değil…
O nedenle bizde bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, halen pek çok insanın, bırakın filmin hikâyesinin geçtiği 19. Yüzyılın sonları ile 20. Yüzyılın başlarını (1898 – 1925), 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde olduğumuz bugünler de dahi Rönesans ve aydınlanma çağı öncesi orta çağ dogmalarının etkilerinden kurtulamadığını gösteren sıra dışı örneklerden biri olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Peki, nereden ve nasıl mı bu yargıya vardık…
Elbette ki, yurtdışındaki anlı şanlı birkaç sinema eleştirmeninin ahlak zabıtalığına soyunma işini de elden bırakmadan, film için Berlin Uluslararası Film Festivalindeki galası sonrasında yazdıkları oldukça düşük puanlı enteresan yorumlardan…
Tabii bunu yaparken, asıl amacın üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek olduğu çok açık bir biçimde ortadayken, işi bilenlerce alenen “homofobik” olarak damgalanmaktan da çekindikleri için ileri sürdükleri (kendilerince) bazı teknik sorunları paravan olarak kullanmayı da ihmal etmemişler…
Örneğin, aynı soruyu “Roma” (2018) için Alfonso Cuarón’a sormaya cesaret edemeyenler kalkmışlar, “Isabel Coixet bu filmi neden renkli değil de siyah – beyaz çekti?” demişler…
E, be güzel kardeşim…
Başka türlü nasıl anlatacaktı ki Coixet, insanlık tarihinin Engizisyon mahkemelerinin yargısız infazlarını hiç de aratmayan böylesine karanlık bir dönemini…
Hem de Portekiz’le ilgili bölümde o döneme ait orijinal siyah – beyaz belgesel niteliğindeki görüntüleri de kullanırken…
Bir diğer eleştiri de eşcinsel iki kadın, Elisa ve Marcela’nın sevişme sahnelerinin aşırı cesur olmasıyla alakalı…
Bize göre kesinlikle erotik olarak da nitelendirilemeyecek bu son derece dikkatli bir biçimde kurgulanmış olan sevişme sahnelerinin asıl görevi, iki kadın arasındaki aşkın ve tutkunun derinliğini bütün çarpıcılığı ile izleyiciye aktarabilmekti…
Zaten bu aşk ve tutkunun derecesini, daha sonra iki kadının, özellikle de anne olan Marcela’nın filmin finalinde çocukları Ana’ya ilişkin olarak verdikleri zor karardan da anlayabiliyoruz…
Eğer bu sevişme sahneleri için illa da bir şey söylenilmesi gerekiyorsa, o da Natalia de Molina (Elisa) ve Greta Fernández’in (Marcela) performansları ile kamera arkasındaki Jennifer Cox’un marifetlerine yönelik övgü olabilir en fazla…
Ki biz, aynı övgüyü başta kostüm ve dekor tasarımcıları olmak üzere filmin tamamında dönemin atmosferine uygun iş çıkartan bütün teknik ekibin hak ettiğini düşünüyoruz…
Bu arada Isabel Coixet’in, Marcela’nın annesi aracılığı ile ünlü kadın hakları öncüsü ve feminist yazar Emilia Pardo Bazán’a (16 Eylül 1851, A Coruña - 12 Mayıs 1921, Madrid) yaptığı saygı duruşuna, bu paragraf aracılığı ile bizde katılmış olalım…
Farkındayız, bazı dostlar, “Olmadı be hocam… Bari şu ahtapot mevzusuna da bir girseydin” diyorlar… Aslında o kısma bilinçli olarak girmedik…
Zira o sahnelerin kerametini keşfetme ve tadını çıkartma işini de sizlere bıraktık…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda da olduğu gibi yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; iyi film izlemeyi tarz haline getirmiş sinemaseverlere, “İspanyol sinemasının bu türden seçkin yönetmenlerinin filmlerini de izleme listelerinizden eksik etmeyin” diye seslenerek kullanmış olalım…
Keyifli seyirler…