Senaryosunu, Stephen "Scooter" Weintraub ile Larry Yelen'ın kaleme aldıkları ve yönetmen koltuğunda da...
Eric Clapton'ın...
Müziklerini yapmak suretiyle, ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmi "Rush"ta da (1991) kendisiyle çalıştığı Lili Fini Zanuck'un oturmakta olduğu “Eric Clapton: Life in 12 Bars”; arşiv doküman, fotoğraf ve görüntülerinin...
İtinayla derlenerek kullanıldığı, müzikal bir belgesel olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, 8 Eylül 2017 tarihindeki dünya prömiyeri; Toronto Uluslararası Film Festivali'nde yapılan bu arşiv derlemesi belgesele biraz daha yakından bakalım...
***
- Mayıs 2015 . Hurtwood Edge, Surrey, İngiltere -
Belgesel, bizzat Eric Clapton'ın kendisinin yaptığı...
"Merhaba, ben Eric Clapton... Sadece üzüntümü dile getirmek istiyorum... Bir de, arkadaşım B.B. King'e teşekkür etmek... Bana bir müzisyen olarak bu güne kadar verdiği cesaret ve ilhamın yanı sıra, keyifli dostluğumuz için teşekkür ediyorum...
Söyleyecek başka da bir şey yok, çünkü bu müzik artık geçmişe ait bir şey...
Eğer onun müziğine aşina değilseniz, size gidip B.B. King Regal'de canlı albümünü bulmanızı öneririm...
Genç bir müzisyenken, benim için her şey bu albümle başladı..."
Şeklindeki giriş cümleleriyle başlar...
***
- Surrey, İngiltere -
Sözlerine...
"Mutlu bir çocukluğum oldu... Ailem beni büyük bir sevgiyle büyüttü... Özellikle de annem... Çünkü beni koşulsuz severdi...
Hayali de...
Bush Branch adındaki, bir atla oynayan sarışın küçük bir oğlan çocuğuydu..."
Biçiminde devam eden Eric Clapton'a göre...
Çimlerde kriket de oynayan küçük Eric, diğer insanlarca; oldukça şımarık ve bencil olmakla da itham edilirmişti...
***
Boyama ve çizim yapmak gibi içe dönük her türlü faaliyete düşkün olmasına ilaveten yalnızlıktan da hoşlanan Eric, Batman ve uçaklar gibi çizgi roman resimleri de çizermiş...
Okuldaki diğer çocukların kendisini, farklı ve değersiz bulduklarını da bilirmiş aynı Eric...
Ki bu durum Eric'de...
Ağır bir aşağılık kompleksinin oluşmasına da yol açmış vakti zamanında...
Her ne kadar, bunun nedenini bilmiyor olsa da...
***
Derken Eric...
Çok küçükken kendisini terk ederek Kanada'ya yerleşen gerçek annesi Patricia Clapton'ın yanında olmadığını...
Ve...
O yüzden de...
Bir gecelik bir gayrı meşru bir ilişki sonrasında doğan kendisini, büyükannesi Rose ile onun ikinci kocası Jack'in büyüttüklerini de öğrenmiş...
***
Bu durum...
Eric'i incitmiş ve aşırı derecede de üzmüştü...
***
Büyükannesine olan inancı da sarsılan Eric'in kafası, iyice karışmış...
Ve...
Tüm hayatı...
Koca bir yalan gibi gelmeye başlamıştır kendisine...
***
Neyse...
Konu birden...
Cumartesi sabahları radyoda, "penceredeki hav hav" vs. gibi çocuklar için çeşitli müzikler çalan Mac Amca'ya gelir...
***
Ancak...
Aynı Mac Amca programında, başka hiçbir yerde duyamayacağınız Muddy Waters'tan "My Life is Ruined"ı da (1953) çalarmış ve o günlerde Eric bunun...
Afro-Amerikan kökenli müzisyenlere ait olduğunu da bilmezmiş...
***
Zira...
Eric henüz "siyah ve beyaz" ten rengi ayrımının farkında değilmiş...
Ama...
O müzisyenlerin müziklerinin kendisini yakaladığı ve heyecanlandırdığı da çok açıkmış...
***
Öyle ki...
Eric'in tüm acılarının, iyileşmesine de yardımcı oluyorlarmış...
***
Plak alma yaşına erişir erişmez de...
Hemen onları satın alıverirmiş...
***
Üstelik Eric...
"Gitar" diye tutturmaya da başlamış ve torununu kıramayan Rose ile Jack kendisine, Arnold Hoyer marka akustik bir gitar temin etmeyi de ihmal etmemişler...
***
Böyle olunca da...
Ertesi sabah okula gidecek olmasına rağmen Eric...
Gecenin üçlerine kadar...
Gitar çalar biri haline gelivermiş...
***
Çok geçmez...
15 yaşındaki Eric için sıra...
1961 / 1962 sezonundaki...
Surrey İngiltere'deki "Kingston Sanat Okulu (Kingston School of Art)" günlerine de gelir...
***
Sanat dolu bir hayata adım atmış olmak, kendisini ziyadesiyle etkilemiştir...
Çünkü Eric...
Fransız edebiyatını, Fransız sinemasını ve Japon sinemasını öğrenmek istiyordu...
Baudelaire, Kerouac, Ginsberg ve Steinbeck okuyacaktı...
***
Fakat...
Kesinlikle "blues"a tutkundu...
Hani neredeyse...
"Blues"a kafayı takmıştı...
***
Artık bir plak koleksiyonu vardı...
Bununla da yetinmeyen Eric...
Caz stüdyolarına gidip yabancı albümleri arıyordu...
Özellikle de Muddy Waters, B.B. King, Chuck Barry ve Bo Diddley'inkileri...
***
Yalnız...
Ne yazık ki...
Eric'in yakın çevresinde, bu konuya ilgi duyup da konuşabileceği herhangi birisi de bulunmamaktaydı...
Birini bulabilmesi için kilometrelerce seyahat edip...
Perşembeleri "blues gecesi" yapılan Oxford Caddesi'ndeki Marquee Club'a gitmesi gerekiyordu...
***
Ki...
Eric...
Rolling Stones grubunun üyeleri, Mick Jagger, Keith Richards ve Brian Jones ile de orada tanışmıştır...
***
- Nisan 1963 . Oxford, İngiltere -
O yıllarda...
Blues dinleyenler çok azdır...
İngiltere'de de, popüler bir müzik türü değildir...
***
Değildir de...
Bir şeyler olacak ve Eric'in şansı, birden bire değişecek...
Ve...
Dinlemekten her daim mutluluk duyduğumuz eserleri üretmiş ve yorumlamış olan, büyük usta Eric Clapton'a dönüşecektir...
Ama Clapton'ın müzikal yolculuğunun o kısmını biz, sizlere bırakıyoruz...
Dakika 15...
Söz konusu müzikal yolculuğuna ek olarak, en iyi arkadaşı George Harrison'ın karısı Patti Boyd'a aşık olması, uyuşturucu ve alkolizmle mücadelesi ve 4 yaşındaki oğlu Conor'un ölümü gibi trajedileri de içeren filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; nitelikli müziğe doyacaklarının garantisini verebileceğimiz, 120 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,