“Dragged Across Concrete” hikâyesini de yazan S. Craig Zahler’in yönetmen koltuğunda oturduğu “neo-noir” tarzda bir aksiyon gerilim filmi…
Prömiyeri, 3 Eylül 2018’de Venedik Film Festivalinde yapılan ve 22 Mart 2019 tarihinde vizyona giren filmin, 6.9/10 (37.820 oy) ve 3.6/5 (822 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 6.9/10 (144 yorum) ve 60/100 (28 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, oylamaya katılan izleyici ve eleştirmen sayılarının yetersizliği nedeniyle, film hakkında doğru fikir vermekten oldukça uzak…
O nedenle bizde 15 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve 27 Ocak 2020 tarihi itibarıyla da 660 bin dolarlık bir hasılat rakamına takılıp kaldığını gördüğümüz bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce yine bu filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe, karşımızdakinin, sinema dünyasının gözde eleştirmenlerin çoğunun takındıkları negatif tavırlara rağmen, az ama öz işe imza atan S. Craig Zahler’in filmografisindeki en seçkin iş olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Öyle ki, bize göre, bu filmle birlikte sinema literatürüne, aynen “Tarantino” yahut “Coen biraderler” gibi film çekmiş tanımlamaları gibi, “Zahler” gibi film çekmiş tanımlaması da eklenmiş bulunuyor…
Zira “Dragged Across Concrete” ile Zahler, gerçekten de büyük bir cesaretle, sinemada gösterilmek üzere 158 dakikalık koskocaman bir film çekmiş…
Hem de, konusu gereği, büyük bir soğukkanlılıkla çatır çatır adam öldürüldüğü bir ortamda, hiç acele edip koşuşturmadan ve son derece sakin bir üslup içinde…
Peki, bu sakinlik filmi izlerken insanı sıkıyor mu?
Kesinlikle hayır…
Ancak bunu diyebilmek için öncelikle “yeni nesil (neo) noir” kategorisiyle hem tanışık hem de barışık olmak gerekiyor…
Çünkü iyi ile kötünün, doğru ile yanlışın birbirine karıştığı, intikam, paranoya ve yabancılaşma gibi duyguların ön plana geçtiği bu kategoride yönetmenler, oyunu diğer filmlerde olduğundan biraz daha farklı oynuyorlar…
Ki, bizce Zahler, ağır ilerlediği için eleştirilen ama aslında bir saniye sonrasında olacakların bir teki dahi tahmin edilemeyen sürprizlerle dolu hikâyesi ile bu filmde, bütün bunları bir adım öteye de taşımış…
Bunları yaparken de kendisine, ilk iki filmi “Bone Tomahawk” (2015) ve “Brawl in Cell Block 99” (2017) da da olduğu gibi görüntü yönetmeni koltuğunda yine Benji Bakshi eşlik etmiş…
Böylelikle de ortaya, “neo-noir” gerilim ve aksiyon kategorisine uygun rahatsız edici görüntüler çıkmış…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama bu söylediklerimize, filme ilişkin ilk (tespitimiz değil de lafı biraz uzattığımız için) tespitlerimiz diyelim…
İlk önerimize gelince:
Onu da geçen onca yıla rağmen, 63 yaşındaki Mel Gibson’u halen otuzlu yaşlarda çektiği “Lethal Weapon” serisinde canlandırdığı genç polis dedektifi Martin Riggs gibi daha hareketli rollerde görmek isteme alışkanlığı, çoktan bitmiş olmalıydı biçiminde bir not olarak ekleyelim buraya…
Sonuç olarak, uzun sayılabilecek süresine ve Jason Statham türü aksiyonlardan hoşlananları üzecek yapısına rağmen büyük bir ilgiyle izlediğimiz bu film için puanımız 3, önerimiz ise “ kesinlikle kaçırmayın şeklinde olacak…
Keyifli seyirler…