İkizimden kaç!
Yazar: Banu BozdemirOzon’un ‘görünenin ardındaki gerçeklik’e ilişkin savlarla kurduğu senaryolarını seviyorum. Gizem, gerilim, mekansal hazımsızlıklar izlerken peşimizi bırakmayan duygular ve hezeyanlar yaratıyor. Ozon’un filmlerini izlemekten keyif alan biri olarak L’amant Double / Tutku Oyunu’nda belki filmin koymak istediği mesafeden dolayı konudan uzağa düştüm. Fiziksel bir etkinin psikolojik dışavurumlarının anlatıldığı filmde epey sancılı bir kadın karakter olan Chloe’nin ‘ikiz’ dünyası karşısında tökezleyişine tanıklık ediyoruz. Ben hikayeyi biraz zorlama buldum, çözümleme kısmı başka bir konu. Zaten o sarmal içinde hikayeyi çözümlemeye çalışmaktan başka şansımız kalmıyor.
Carol Oates imzalı İkizlerin Yaşamı kitabından uyarlanan Tutku Oyunu bir kişinin kuşkularının herkesi potansiyel suçlu gösterebileceğinin altını çizen hikayelerden. Ama işin içine katılan ikizlik sosu fazla bulandırıldığı için hikayenin asıl ayağının bilinçlice kaydırıldığını düşünüyorum. Chloe ve Paul arasında sınırlarını aşan bir hasta doktor ilişkisi yaşanmasına rağmen, filmin büyük kısmının zihinsel olarak ilerlediğini düşünüyorum. Yani Chloe’nin kafasında yarattığı küsuratlarla… Paul’un kendisinin tamamen zıttı bir ikizi olup olmadığı konusu da bir muamma, daha çok Chloe’nin karanlık yanı gibi duruyor. Ya da bu zıt ya da reddedilmiş ikizlik hali kendisine bir / çözüm mekanizması yaratmak için kurulmuş gerçek bir düzenek…
Chloe toplumda epey rastladığımız huzursuz tiplerden! Ama derinliği olmayan, yaptığı işi bile sorgulamayan ama karşısındaki adamın iliğine kemiğine kadar bilmek isteyen tiplerden. Burada kadınları değil, bir tiplemeyi eleştirdiğim umarım anlaşılıyordur diye not düşeyim yazımın arasında. Chloe bir fantezinin içinde, erkek arkadaşının huzuru içinde öfke nöbetleri yaşıyor. Paul’le olan ilişkinin ona yetmediğini, daha karanlık yanlarının beslenmesi gerektiğini anlıyoruz. Aynı bedende farklı kişiliklerin zuhur etmesi durumu da denilebilir, zıt ikizlik ya da zihin oyunları da. Ama şöyle bir yanı da var Chloe’nin. Etkileşimde bulunduğu her insanın karanlık yanlarına kayıyoruz bir süre sonra. Hikayenin sürekli gerilim taşırması Ozon’un dışı pembe kaplı kara filmleriyle elbette örtüşüyor ama filmin bağlandığı nokta tam bir Cronenberg esinlenmesi olmuş ki zaten yönetmenin Dead Ringers / Ölü İkizler filmi aklımıza düştü filmi izlerken. Ama orada daha olgun ve belirgin bir ikiz kavramı var. Burada ikiz kavramından çok kendini anlamlandıramayan kadının anlam arayışı var ki… O anlamı bulduğumuzda da ufak bir hayal kırıklığı hasıl olmadı değil! Gerçi bu da Ozonvari bir sürpriz olsa gerek, çünkü onun bu tarzı çözülmüş gibi duran sorunların aslında hep bir boşlukla orada asılı kaldığı izlenimini de veriyor. O yüzden onun filmlerini sevdiğimizi düşünüyorum.
Bir yandan da Paul’ün bu kadar tepkisiz kalması Chloe’nın şüphecilik kıvamını artıyor, ikiz Louis ise kötücül, baskın, çapkın ve yıpratıcı duruyor. Hangisinin daha baskın olduğu yönünde filmin analizi de bir hayli farklı. Sakin olanın daha baskın kalarak, diğerini yıprattığı ve onu geri planda bıraktığı tezi de Chloe’ye yarar sağlıyor; içindeki acı ve ağrının sebebiyle birlikte her şey bir anda pırtlayıveriyor!
Ozon’un Fransız sinemasına yakın, en kısa yoldan manevracı tarzını seviyorum ama dediğim gibi bu filmde biraz arapsaçı kıvamı aldım ve bunu çözmek için yönetmenin bizi fazla zorladığını düşündüm. Ama ikiz kavramına, fetüs ve bunun etkilerine dair farklı bir yorum olduğu da aşikar.