“L'insulte”, sinemadaki ilköğrenimini “Reservoir Dogs” (1992), Pulp Fiction (1994), “Four Rooms” (1995), “From Dusk Till Dawn” (1996) ve Jackie Brown (1997) gibi filmlerle Tarantino’nun rahle-i tedrisinde tamamlayan Ziad Doueiri’nin üçüncü uzun metrajlı sinema filmi…
Aslında Doueiri bize çok da yabancı bir isim değil… Biz onu, kendisine 32. İstanbul Film Festivali’nde Cineuropa.org Ödülünü kazandıran “Attack” (2012) filminden de tanıyoruz zaten…
Filmin kendisine gelince…
Dinler, milliyetler ve etnik kimlikler ile bunları kullanarak kendilerine çıkar sağlayan politikacıların kurguladıkları nefret söylemiyle birbirlerine düşman olan sıradan insanların hikâyesinin anlatıldığı filmin konusuna, her zaman olduğu gibi yine hiç girmiyoruz… Zira IMDB dâhil hemen her yerde yeterince anlatılmış…
Yönettiği gibi filmin senaryosunu da, diğer filmlerinde olduğu gibi yine Joelle Touma ile birlikte yazan Doueiri, aslen Lübnanlı olduğu için mi coğrafya olarak o bölgeyi seçti bilinmez… Ancak bilinen bir gerçek var ki, insanlık suçu sayılan bu türden nefret vakaları maalesef sadece Lübnan'da yaşanmıyor…
3 milyon dolar gibi oldukça düşük bir bütçeyle çekilen bu filmde, anlatılan konu o coğrafya için pek özgün sayılmasa da hikâye ve hikâyenin kurgulanma biçimi oldukça iyi…
Oyuncuların performansı da, Filistinli Yasser Salameh karakterini canlandıran Kamel El Basha’ya Venedik’te en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandıracak kadar mükemmel… Ancak bize göre filmdeki en kayda değer husus; verilmeye çalışılan, “Keşke hayatlarımızı politikacıların ihtiraslarına göre yönlendirmesek…” evrensel mesajı…
2018’in yabancı dilde yılın en iyi filmi dalında Academy ödülüne de aday olan “L'insulte”ı biz büyük bir ilgiyle izledik… Umarız sizler de severek izlersiniz…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 30 Mayıs 2018 günü saat 01.59’de yazılarak paylaşılmıştır...