Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Doueiri’nin Joelle Touma’yla kaleme aldığı senaryo, değişen dengeleri ve küçük bir taşın suda yarattığı koca dalgaları, Ortadoğu’nun kendine özgü doğası içinde bize son derece incelikli ve basitçe aktarıyor. Ayrıca klasik iyi-kötü şablonların uzağındaki insani refleksleri ve psikolojileri son derece gerçekçi çizilmiş karakterler de öyküyü inandırıcı kılıyor. Metin, iki tarafa da hakkaniyetli bir şekilde yaklaşıyor; bu tavrın, dengeci davranmak için değil, seyircisine empati yapma fırsatı tanımak için olduğu o kadar aşikâr ki...
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Sözcü
Yazar: Burak Göral
"Hakaret", özünde bu insanlık tarihi kadar eski "siz bizi, bizim sizi öldürdüğümüzden çok daha önce öldürmüştünüz" tartışmasının ilelebet süreceğini ve insanoğlunun bunu önlemek konusunda asla başarılı olamayacağını anlatıyor. Belki biraz uzunca, birazcık da abartarak ama yine de böyle hikayelerin en azından birileri için bir yüzleşme olabileceğine hala inanmak istiyoruz..
Eleştirinin tamamı için: Sözcü
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Öte yandan filmde önemli bir yer tutan mahkeme sahneleri de son derece ilginç. Bu bölümlerde, bir yandan bize yakın bir ülkede adalet mekanizmasının ve yargı sürecinin nasıl özenli, ikna edici ve olabildiğince adalet dağıtıcı biçimde yürüdüğü görülüyor. O kadın yargıç, o usta Hristiyan avukat. Ve de Müslüman emekçiyi savunan genç kadının aslında o usta avukatın kızı olduğunun ortaya çıkması. Yani karşı karşıya bir baba-kız!...Ama bu ikisinin de mesleki performansını katiyen etkilemiyor!.... Böylece bu sahneler bu konuda usta olan Amerikan sinemasını hatırlatıyor. Diyelim ki 12 Öfkeli Adam, Beklenmeyen Şahit, Nurnberg duruşmaları ya da Rüzgarın Mirası. Veya yakında göreceğimiz Fatih Akın filmi Paramparça. Hakaret kolayca bu zirvelerin yanı başında yer alabilir. Kaçırmayın...
Eleştirinin tamamı için: T24
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Tam da bu noktada, bütün hikâyenin Tony’nin ırkçı nefretini hoş görmemiz için anlatıldığı iddia edilebilir. Hatta, Tony’nin sadece ayrımcılık dilinden anladığı ve bu tavrın bir çözüme dönüştüğü öne sürülebilir. Mahkeme sahnelerinde Amerikan sinemasının sularına fazla girilmesi ve ülkenin karıştığı bölümde filmin kendi tarzının dışına çıkması, biraz abartılı bir hal alması da aklıma takılan sorunlar. Ne var ki, “Hakaret”te hepsini geri plana iten samimi bir yan olduğunu düşünüyorum. Yönetmen Ziad Doueiri, Lübnan’daki sorunların çözümünün kolay olmadığını dürüstçe ortaya koyarken, empati ve eşitlik duygusunun altını incelikle çiziyor.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Hurriyet
Doueiri’nin Joelle Touma’yla kaleme aldığı senaryo, değişen dengeleri ve küçük bir taşın suda yarattığı koca dalgaları, Ortadoğu’nun kendine özgü doğası içinde bize son derece incelikli ve basitçe aktarıyor. Ayrıca klasik iyi-kötü şablonların uzağındaki insani refleksleri ve psikolojileri son derece gerçekçi çizilmiş karakterler de öyküyü inandırıcı kılıyor. Metin, iki tarafa da hakkaniyetli bir şekilde yaklaşıyor; bu tavrın, dengeci davranmak için değil, seyircisine empati yapma fırsatı tanımak için olduğu o kadar aşikâr ki...
Sözcü
"Hakaret", özünde bu insanlık tarihi kadar eski "siz bizi, bizim sizi öldürdüğümüzden çok daha önce öldürmüştünüz" tartışmasının ilelebet süreceğini ve insanoğlunun bunu önlemek konusunda asla başarılı olamayacağını anlatıyor. Belki biraz uzunca, birazcık da abartarak ama yine de böyle hikayelerin en azından birileri için bir yüzleşme olabileceğine hala inanmak istiyoruz..
T24
Öte yandan filmde önemli bir yer tutan mahkeme sahneleri de son derece ilginç. Bu bölümlerde, bir yandan bize yakın bir ülkede adalet mekanizmasının ve yargı sürecinin nasıl özenli, ikna edici ve olabildiğince adalet dağıtıcı biçimde yürüdüğü görülüyor. O kadın yargıç, o usta Hristiyan avukat. Ve de Müslüman emekçiyi savunan genç kadının aslında o usta avukatın kızı olduğunun ortaya çıkması. Yani karşı karşıya bir baba-kız!...Ama bu ikisinin de mesleki performansını katiyen etkilemiyor!.... Böylece bu sahneler bu konuda usta olan Amerikan sinemasını hatırlatıyor. Diyelim ki 12 Öfkeli Adam, Beklenmeyen Şahit, Nurnberg duruşmaları ya da Rüzgarın Mirası. Veya yakında göreceğimiz Fatih Akın filmi Paramparça. Hakaret kolayca bu zirvelerin yanı başında yer alabilir. Kaçırmayın...
Habertürk
Tam da bu noktada, bütün hikâyenin Tony’nin ırkçı nefretini hoş görmemiz için anlatıldığı iddia edilebilir. Hatta, Tony’nin sadece ayrımcılık dilinden anladığı ve bu tavrın bir çözüme dönüştüğü öne sürülebilir. Mahkeme sahnelerinde Amerikan sinemasının sularına fazla girilmesi ve ülkenin karıştığı bölümde filmin kendi tarzının dışına çıkması, biraz abartılı bir hal alması da aklıma takılan sorunlar. Ne var ki, “Hakaret”te hepsini geri plana iten samimi bir yan olduğunu düşünüyorum. Yönetmen Ziad Doueiri, Lübnan’daki sorunların çözümünün kolay olmadığını dürüstçe ortaya koyarken, empati ve eşitlik duygusunun altını incelikle çiziyor.