Yılın “En İyi Senaryo Uyarlaması” kategorisindeki Academy ve BAFTA ödüllerini kazanan senaryosunu, André Aciman’ın aynı isimli Türkçe ’ye de çevrilmiş olan “bestselling / çok satan” romanından (2007) uyarlayarak James Ivory’nin yazdığı “Call Me By Your Name”, yönetmen koltuğunda Luca Guadagnino’nun oturduğu romantik bir drama…
Guadagnino’nun ünlü “Desire” üçlemesinin “I Am Love” (2009) ve “A Bigger Splash” ının (2015) ardından gelen ve on yedi yaşındaki Elio (Timothée Chalamet) ile yirmi dört yaşındaki Oliver’ın (Armie Hammer) aşklarını anlatmak suretiyle malum “homofobik” kitlenin asabını zıplatan 4 milyon Avro bütçeli bu film, 1983 yılının kuzey İtalya’sının kırsalındaki enfes manzaralara sahip bir yerlerde başlıyor…
Her yıl yaz aylarında, çalışmalarında kendisine yardımcı olması için bir asistan ayarlayan Prof. Samuel Perlman’ın (Michael Stuhlbarg) bu yıl için seçtiği ve kitap tercümeleri yapan karısı Annella (Amira Casar) ile beraber karşıladığı isim Amerikalı Oliver’dır…
Oliver gibi Yahudi olan Perlman ailesinin bu konuğu, evin müzik ve kitap düşkünü oğlu Elio’nun odasına yerleştirilir…
Elio, bitişikteki yan oda da kalacaktır…
Yol yorgunu olduğu için uyumayı tercih ederek akşam yemeğini kaçıran Oliver, ertesi sabah mutfaktan sorumlu Mafalda’nın (Vanda Capriolo) hazırladığı kahvaltı sofrasına yetişir ve az haşlanmış yumurtasını kaşıklar…
Şoförlük, tamir bakım ve benzeri ıvır zıvır gibi işlerde diğer yardımcı Anchise’nin (Antonio Rimoldi) üzerindedir…
Kahvaltının ardından Elio ve Oliver bisikletleri ile kasabaya inerler…
Ki, bu durum aslında ikili birbirlerine duygusal olarak iyice “bağlanıncaya” kadar sıklıkla tekrarlanacaktır da…
Elbette sağlıklı erkekler olarak her ikisinin, kadınlara karşı ilgileri de bulunmaktadır…
Zira ne Elio ve ne de Oliver, Annella tarafından kendilerine “Sonny & Cher” lakabı takılmış olan Isaac (Peter Spears) ile filme esin kaynağı olan romanın yazarı André Aciman’ın canlandırdığı Mounir gibi doğrudan eşcinsel değildirler…
Örneğin Elio, Parisli dilber Marzia (Esther Garrel) ile yatıp kalkarken Oliver’da Chiara (Victoire Du Bois) ile hoşça vakit geçirebilmektedir…
İşte günler böyle akıp giderken, ilgi çekmek isteyen Elio’da boynuna aynen Oliver gibi “Davut Yıldızlı” bir kolye takmaya başlar…
Tabii giydiği, “New Wave / Yeni Dalga” müziğin önemli topluluklarından “Talking Heads” tişörtü de bambaşkadır…
Oldu olacak yeri gelmişken, filmin müziklerinin de son derece rafine olduğunu belirtmeden geçmeyelim…
Peki hepsi bu kadar mı?
Olur mu hiç…
Daha geride:
1. Oliver’ın yazdığı, “Çocuklaşma, gece yarısı görüşürüz” mesajı sonrasında Marzia ile seks yapmakta olan Elio’nun gözlerinin sürekli kolundaki saate gitmesi…
2. “Şeftali” metaforu…
Ve…
3. Finalde, “Kalbimiz ve bedenimiz bizlere bir kereliğine verilmiştir” diyen babası ile Elio arasındaki, “homofobiklere” ders niteliğindeki müthiş bir sohbet…
Sahneleri mevcut…
Eğer bugüne kadar halen izlemediyseniz, sinema dünyasının yükselen yıldızlarından Timothée Chalamet’in müthiş bir performans sergilediği bu filmi kaçırmamanızı önereceğiz…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Her ne kadar çok net bir tarih verilemese de bu nefes kesen filmin yine Guadagnino’nun yöneteceği bir devamı da duyurulmuş durumda…