En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Turgay Buğdacigil
Takipçi
2.065 değerlendirmeler
Takip Et!
4,0
4 Şubat 2021 tarihinde eklendi
Yılın “En İyi Senaryo Uyarlaması” kategorisindeki Academy ve BAFTA ödüllerini kazanan senaryosunu, André Aciman’ın aynı isimli Türkçe ’ye de çevrilmiş olan “bestselling / çok satan” romanından (2007) uyarlayarak James Ivory’nin yazdığı “Call Me By Your Name”, yönetmen koltuğunda Luca Guadagnino’nun oturduğu romantik bir drama…
Guadagnino’nun ünlü “Desire” üçlemesinin “I Am Love” (2009) ve “A Bigger Splash” ının (2015) ardından gelen ve on yedi yaşındaki Elio (Timothée Chalamet) ile yirmi dört yaşındaki Oliver’ın (Armie Hammer) aşklarını anlatmak suretiyle malum “homofobik” kitlenin asabını zıplatan 4 milyon Avro bütçeli bu film, 1983 yılının kuzey İtalya’sının kırsalındaki enfes manzaralara sahip bir yerlerde başlıyor…
Her yıl yaz aylarında, çalışmalarında kendisine yardımcı olması için bir asistan ayarlayan Prof. Samuel Perlman’ın (Michael Stuhlbarg) bu yıl için seçtiği ve kitap tercümeleri yapan karısı Annella (Amira Casar) ile beraber karşıladığı isim Amerikalı Oliver’dır…
Oliver gibi Yahudi olan Perlman ailesinin bu konuğu, evin müzik ve kitap düşkünü oğlu Elio’nun odasına yerleştirilir…
Elio, bitişikteki yan oda da kalacaktır…
Yol yorgunu olduğu için uyumayı tercih ederek akşam yemeğini kaçıran Oliver, ertesi sabah mutfaktan sorumlu Mafalda’nın (Vanda Capriolo) hazırladığı kahvaltı sofrasına yetişir ve az haşlanmış yumurtasını kaşıklar…
Şoförlük, tamir bakım ve benzeri ıvır zıvır gibi işlerde diğer yardımcı Anchise’nin (Antonio Rimoldi) üzerindedir…
Kahvaltının ardından Elio ve Oliver bisikletleri ile kasabaya inerler…
Ki, bu durum aslında ikili birbirlerine duygusal olarak iyice “bağlanıncaya” kadar sıklıkla tekrarlanacaktır da…
Elbette sağlıklı erkekler olarak her ikisinin, kadınlara karşı ilgileri de bulunmaktadır…
Zira ne Elio ve ne de Oliver, Annella tarafından kendilerine “Sonny & Cher” lakabı takılmış olan Isaac (Peter Spears) ile filme esin kaynağı olan romanın yazarı André Aciman’ın canlandırdığı Mounir gibi doğrudan eşcinsel değildirler…
Örneğin Elio, Parisli dilber Marzia (Esther Garrel) ile yatıp kalkarken Oliver’da Chiara (Victoire Du Bois) ile hoşça vakit geçirebilmektedir…
İşte günler böyle akıp giderken, ilgi çekmek isteyen Elio’da boynuna aynen Oliver gibi “Davut Yıldızlı” bir kolye takmaya başlar…
Tabii giydiği, “New Wave / Yeni Dalga” müziğin önemli topluluklarından “Talking Heads” tişörtü de bambaşkadır…
Oldu olacak yeri gelmişken, filmin müziklerinin de son derece rafine olduğunu belirtmeden geçmeyelim…
Peki hepsi bu kadar mı?
Olur mu hiç…
Daha geride:
1. Oliver’ın yazdığı, “Çocuklaşma, gece yarısı görüşürüz” mesajı sonrasında Marzia ile seks yapmakta olan Elio’nun gözlerinin sürekli kolundaki saate gitmesi…
2. “Şeftali” metaforu…
Ve…
3. Finalde, “Kalbimiz ve bedenimiz bizlere bir kereliğine verilmiştir” diyen babası ile Elio arasındaki, “homofobiklere” ders niteliğindeki müthiş bir sohbet…
Sahneleri mevcut…
Eğer bugüne kadar halen izlemediyseniz, sinema dünyasının yükselen yıldızlarından Timothée Chalamet’in müthiş bir performans sergilediği bu filmi kaçırmamanızı önereceğiz…
Keyifli seyirler,
Son bir not: Her ne kadar çok net bir tarih verilemese de bu nefes kesen filmin yine Guadagnino’nun yöneteceği bir devamı da duyurulmuş durumda…
Uzun zamandır bu sitede 5 tam puan vermemiştim. Filmin yorumunu kelimelere dökmek kolay değil. Çünkü güzelliği tam da buradan geliyor. Duygulara hitap etmesinden. Ne yazık ki özellikle ülkemizde sadece LGBT filmi deyip geçilecek. Fakat yüzlerce film izlemiş biri olarak söylüyorum, hiç de öyle değil. Tabii ki iki erkeğin ilişkisi, kimi zaman oldukça sert sayılabilecek sahnelerle işleniyor. Fakat filmi buna indirgemek çok büyük haksızlık olur. Zaten filmin yaklaşık ilk bir saati, tamamen atmosfere, sanata, edebiyata, gençliğe, estetiğe, sıcak yaz günlerine, İtalya ve genel olarak da Avrupa kültürüne övgüyle geçiyor. Bu kısımlarda herkes kendinden, kendi gençliğinden bir şekilde bir şeyler bulacaktır. Müzik kullanımı üst düzey. Dediğim gibi görsellik zaten üst düzey. Yalnız hiçbir görsel efekt veya teknolojik başka hamleler olduğundan, veya çok farklı mekanlarda farklı çekimler yapıldığından değil. Ortalama bir İtalyan kasaba merkezi ve bir de kırsal kesimdeki ortalama bir çiftlik evinden bahsediyoruz. Tabii ki ortalama derken, ailenin sosyal ve ekonomik statüsü dahilinde ortalama. Yoksa her yer bu kadar estetik değil hiç kuşkusuz. Film ile ilgili değinecek çok şey var. En iyisi izlemek. Ödül sezonu ölçüt değil kesinlikle, fakat yine de pek çok önemli ödül almasını isterim.
Film esasında standart bir yaz aşkı filmi, ancak aşıklar eşcinsel olunca zor bir iş haline gelmiş. Film karakterlerin duygularını seyirciye geçirmekte başarılı. Aşkın önünde ki engel eşcinsellik ama eşcinselliğin nedeni de aşk gibi. Yani sanki birbirlerini bulmasalar başka hiç bir erkekle birlikte olmayacaklar gibi.
Bunun kadar mükemmel bir sey az gördüm çok saf bir aşkları vardi ve cok masumdu . Kesinlikle izleyin ilk başta biraz sıkıyo ama sonra çok sarıyo lütfenn izleyin
bol diyalog var.. yazlık evde geyik muhabbeti var.. güneşlenme var.. 45 dak dayanabildim.. Konu monu yok.. sıkıcı sanat filmi tadında. aksiyon atraksiyon gizem vs sıfır.. nesi oscar a aday gösterilmiş anlamadım
Filmin atmosferi güzel, umutsuzluğu iyi veriyor, karakterleri anlamak için illa homoseksüel olmak gerekmiyor. Ortada bir aşk var ve toplumsal kurallar bu aşkın yaşanmasına engel oluyorlar. Eşcinsel düşmanı filansanız izlemeyin zaten.
Kitabını büyük bir zevkle ve heyecanla okuduğum Adınla Çağır Beni şimdi sinema filmiyle karşımızda.Tabi bu kadar duygu yüklü bir kitaptan sonra beklemeden izledim filmi.Kitabını okumaktan heralde beklenti daha bir artıyor diyorlar.Ama şöyle bir gerçek de var ki kitap Elio'nun ağzından yazılmıştı.Birebir onun hislerini düşüncelerini Oliver geldiğinden beri her gün giydiği şortların renginden ruh haline anlam çıkarmasına kadar biz de birer adet Elio oluyorduk.Kitabında en büyük başarısı buydu kesinlikle.Filme gelince Elio'nun iç dünyasını izlemektense dışarıdan bir göz haline dönüşüyoruz.Bizi de karakterimizle bağ kurmamızı zorlaştırıyor.Filmin en büyük sorunu da bu bence.Kesinlikle Elio'nun dışardan bir sesiyle dinlemeliydik bence filmi.Filmin 1 saati bu yanlış tercihle gidiyor.Son bir saat ise birbirlerine duygularını paylaştıkları için daha çok içine giriyoruz filmin.İkisine de yabancılığımız kalmıyor.Harika finali de gözümden yaş gelerek izlediğim film bitmiş oluyor.Oyunculukları son derece beğendim.Her şey yerli yerindeydi.İlk bir saatlik kısımdaki Elio'ya yabancılığımız fazla göze batmış olsa da.Belki de ilk kitabını okuduğum için ben bu yokluğu fazlasıyla hissettim.Beni Adınla Çağır olarak vizyona girdi ama daha yakışacak kitapta da geçen ismi Adınla Çağır Beni tavsiye edilir
Aşk, sizi ne kadar hayal dünyasında gezdirse de, bir gün gerçekler sizin adınızı kulağınıza fısıldar. kendi dallarında gelecek vaad eden, eğitimli biri genç diğeri yaş olarak daha büyük iki kişi arasında sıra dışı gelişen duygusal ilişkiyi izliyorsunuz.Sinema dili ile ''mutlak bir ayrılık olma'' ihtimali de olsa , gerçek hayatta da bu olası değil midir zaten? Daha önce izlediğim ve hayatımda beni en çok etkisi altına alan tek film olarak kabul ettiğim'' BROKEBACK DAĞI '' filmine benzer bazı hikayeler gördüm.kesinlikle bundan etkilenilmiş.Bu filmde duygulananlar, Brokeback Dağı filmini mutlaka izlemelidir.
Bir tutku hikayesi, konu olarak Venedikte Ölüme benziyor. Film çıkışsızlık hissini iyi veriyor. Farklı bire aşk hikayesi izlemek isteyenlere tavsiye ederim.
En çok etkilendiğim filmler arasında diyebilirim. Elia karakterimi canlandıran oyuncu gerçekten ödülü hak etmiş. Biseksüellik de olsalar izlediğim en etkili en güzel aşk filmiydi. Elia nın yaz aşkı beni çok etkiledi. Oyuncu rolünü oynamamış adeta yaşamış. Filmin sonunda aşk acısını iliklerinime kadar hissettim. Defalarca izleyeceğim filmlerden.
Tek kelimeyle muhteşem...Aşkın iki erkek, iki kadın ya da bir erkek ve kadın arasında geçmesinin bir önemi yok, sizin heteroseksüel, gay ya da biseksüel olmanızın da. Oraya sadece bir film izlemek için geldiğiniz sürece bu aklınıza gelmiyor bile..Hele de kitabını okuyup gittiyseniz yaşayacağınız duygusal fırtınayı iki ile çarpın, çünkü en derininizden sarsılacaksınız..Oyunculuklar muhteşem, Timothee Chalamet kitapta sunulan Elio'yu oynamıyor da sanki o aslında hep Elio'ymuş da kitap ondan esinlenilerek yazılmış gibi. Armie Hammer ise Oliver rolü için başta biraz büyük gibi görünse de o kadar güzel oynuyor ve çabalamadan o kadar etkiliyici olabiliyor ki oscar adaylıklarında hakkının yendiğini anlıyorsunuz. Bu arada Timothee ile olan kimyaları gerçekten inanılmaz, bambaşka birşey. Ben böyle bir uyumu uzun süredir ne tv ekranında ne de sinemada görmedim. Ve tabii ki Michael Stuhlberg..son ana kadar sevgi dolu, gözlemci profosör baba karakteri dışında fazla bir etkinliği yokken, filmin belki de en çarpıcı sahnesine imza atarak, filmin sonundaki monoloğu ile sizi yerle bir ediyor.. Bonus olarak sahne yönetimi ve görüntüler de olağanüstü tabii ki.. Yazar Andre Aciman ve yönetmen Luca Guadagnino nun yetenekleri ve ajitasyona bir kez olsun başvurmadan bizi böyle güzel mahvedebilmeleri karşısında saygıyla eğiliyorum..
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.