Hesabım
    Sürükleniş
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Sürükleniş

    Dengesiz ve heyecanlı

    Yazar: Burçin Aygün

    Felaket filmlerinin en mühim öğesidir endişe. Sevdiğiniz ya da bazen hiç kanınızın ısınmadığı karakterlerin bile başlarına gelmesi muhtemel tehditlerin yaşattığı heyecan ve merak duygusudur. Yıllar boyu bazısı gerçek olaylara dayanan yapımlarla karşılaşan biz izleyicilerse, doğal olarak belli tuzaklara düşmeyip, yönetmenlerin hazırladığı şok sekanslarına bağışıklı hale geldik. Bu da yapımcıları daha orijinal, sadece tek bir türe bağımlı kalmayıp gerektiğinde türler karması hikayeler paylaşmaya itti. Bu hafta vizyona giren Sürükleniş filmi de bunların bir örneği.

    Gerçek bir olaydan esinlenen yapım, olayın kahramanının yazdığı bir kitap üzerinden serbest bir şekilde uyarlanmış. 1982 senesinde iki sevgilinin okyanusun ortasında hiç beklenmedik bir fırtınanın ortasında kalışı, ciddi biçimde zarar görmüş tekneleri ile hayata tutunma çabalarıyla tüm dünyanın gündemine oturmaları halen bazılarının akıllarda. Nitekim daha önce "The Deep" ve Everest gibi aynı janra üyesi diyebileceğimiz projeleri yöneten Baltasar Kormákur bunun farkında olarak, günümüz ‘felaket filmleri anlayışı’na yakın bir işe girişmiş.

    Sürükleniş, çocukluğunun geçtiği San Diego’dan kaçmış ve denizlerde farklı teknelerde görev alarak hayatını devam ettiren Tami ile denizciliği nefes alma biçimine dönüştürmüş Richard’ın hayatta kalma çabasını anlatıyor. 20’li yaşlardaki Tami (Shailene Woodley) bir cennet gibi gelen Tahiti’de kendisinden yaşça büyük, tahminen 30’larındaki denizci Richard (Sam Claflin) ile tanışıyor. Birkaç ay içinde filizlenen aşk, teknelerini ABD’ye ulaştırmalarını isteyen zengin bir çiftin teklifini kabul etmeleriyle bambaşka bir seviyeye erişiyor. Okyanusun ortasında, oldukça uzun sürecek bir yolculukta, hiçliğin ortasında iki sevgili büyük bir maceraya açılmış oluyor. Kendilerini bir anda klrkunç bir fırtınanın ortasında bulan ikili, yeni güne ölümün kıyısında uyanıyor. Teslim etmeleri gereken tekne işlevsiz hale gelmiş, Richard ulaşılması zor bir noktaya sürüklenmişken Tami bir başına kalıyor. Acemi bir denizci olan genç kadın hem sevdiği adamı kurtarmaya çabalıyor, hem de bu cehennemden nasıl kurtulacağını çözmeye gayret ediyor. Nitekim mevcut şartlarda haftalar, belki de aylar sürecek bir hayatta kalma serüveninin içine dalıyorlar.

    Sürükleniş aslında sadece bir felaket filmi değil. Akıllara yer yer türün çok başarılı bir örneği olan, hatta enlerin arasında zirveye oynayan The Towering Inferno’yu da getiriyor. Her ne kadar farklı mekanlarda, çok farklı kahramanlar arasında geçen hikayeler olsa da karaker odaklı projeler olarak öne çıkıyorlar. Baltasar Kormákur’un yeni filmi Sürükleniş ise farklı kurgu tekniğiyle daha çok iki türün ortası gibi kalıyor. Türler karması ile türlerin ortasında kalmak diyelim en iyisi.

    Bir noktada ölümün kıyısında gezinen, şok geçirmiş, önlerindeki dakikalar bile belirsiz iki aşığın yaşadığı dehşetin hemen ardından kendimizi geçmişe gitmiş, bu ilişkinin nasıl filizlendiğine tanık olurken buluyoruz. Yani senaryo seyircisine farklı bir seçenek üzerinden maceraya dahil olmasını istiyor. En baştan Tami ve Richard’ı tanımak yerine, iniş ve çıkışlar yaşatarak ikilinin farklı yönlerini göstermeyi hedefliyor. Sıkıntı da tam burada başlıyor. Zıt şartlarda ‘gerçek’ Tami ve Richard nasıl olurdu sorularına yanıt verilmeye çalışılırken, büyük bir heyecanın içindeki bizler, kendimizi sıcak ve huzurlu bir aşk sekansının ortasında buluyoruz. Anlatım tekniği olarak akıllıca ancak üstesinden gelinememiş bir tercih.

    Shailene Woodley ve Sam Clafin’in başarılı birer oyuncu olduğu gerçeğine rağmen, kendilerine sunulan, çok da üç boyutlu olmayan rolleri ‘hikayenin sürüklenişini’ de baltalıyor. Özellikle de Richard’ın kımıldayamaz hale gelişiyle etkisiz bir karakter haline dönüştürülmesi, bizleri ne hissetsek bilemediğimiz Tami’yle bir başımıza bırakıyor.

    Bu sıkıntıları bir kenara bıraktığımızda Sürükleniş görsel olarak harika örnekler sunuyor. Tarantino ile birden fazla kez çalışmış, Kill Bill, Zincirsiz’in yanında Martin Scorsese harikası Zindan Adası’nda kendini aşan Robert Richardson bir görüntü yöneteni olarak gücünü tekrar kanıtlıyor. Aynı şekilde yönetmen Kormákur’un atmosfer yaratmadaki becerisi, genellikle üst perdede tuttuğu merak unsuru ve türde çok görmediğimiz farklı kurgu anlayışı da takdire şayan.

    Sonuç olarak "Sürükleniş" heyecanlı, dikkat çekmesini bilen, hafiften romantik film hissi de yaşatan, teknik başarısıyla da sinema salonlarında izlenmesi daha doğru olacak bir hayatta kalma tecrübesi.

    burcinaygun@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top