Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
“Soğuk Savaş”, dar çerçevesi ve siyah beyaz renkleriyle hikâyenin geçtiği yıllarda çekilmiş bir film izlenimi veriyor. Özellikle ilk bölümde 1950'lerden kalma bir Polonya filmi seyrediyormuş gibiyiz... Ama hikâye ilerledikçe siyah-beyaz renklerin dokusu günümüz sinemasına doğru yaklaşıyor. Özellikle Paris sahnelerinde kontrast, netlik ve derinlik artıyor. Pawlikowski, görüntü yönetmeni Lukasz Zal ile birlikte gerçekten çok güzel çerçeveler yakalıyor; 1.37:1 formatının kendine özgü bir güzelliği, ayrı bir estetiği olduğunu düşündürüyor. Görüntüler filmde neredeyse hikâyeyi ezecek kadar güzel...
Pawlikowski anne ve babasının hikâyesinden yola çıkarak kurguladığı bu filminde, özellikle siyah-beyaz anlatımın imkânlarından ve çekiciliğinden fazlasıyla yararlanıyor. Bu ilgiye değer hikâye belli bir aşamadan sonra tekrarlara düşse de geride seyir zevki üst düzey bir film kalıyor. Wiktor’da Tomasz Kot’un, Zula’da da Joanna Kulig’in etkileyici performanslarıyla dikkat çektiği ‘Soğuk Savaş’, geçen cumartesi dağıtılan ‘Avrupa Film Ödülleri’nde (‘European Film Awards’) ‘En İyi Film’, ‘En İyi Yönetmen’, ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ve ‘En İyi Senaryo’ ödüllerinin sahibi olarak bu yıla damgasına vurdu. Bu, siyasi fon önünde biçimlenen aşkın perdeye siyah-beyaz görüntüler eşliğinde yansıyan öyküsünü kaçırmayın derim...
Siyah beyaz çekilen filmin, uzaktan Zeki Demirkubuz'un Kader'i ile bir akrabalığı var. Birbirlerini çok seven, ama bir ayara gelince de birbirlerine hayatı zehir eden, birbirlerinin de kaderini etkileyen iki insan var karşımızda. Bu ilişkiyi baskılar, egolar, varoluşsal sorunlar, uzun yıllar sürecek Soğuk Savaş yılları etkiliyor belki ama nihayetinde onların mutlu olamamalarının sebebi biraz da kişisel... Fakat Pawlikowski onların kişiliklerinin otoriter rejim altında nasıl şekillendiğini, karakterlerinin kişisel huzursuzluklarının kaynağının rejim baskısı olduğunu da hissettiriyor. Pawlikowski'nin olağanüstü kadrajları, Joanna Kulig'in muhteşem performansı, Tomasz Kot'un dengeli oyunculuğu ile akıllara kazınan filmin yumuşak karnı ise finali. Finaldeki teslimiyetçilik, filmin ilmek ilmek işlediği o güçlü duyguyu taşıyamıyor. Açıkçası bu finalle Pawlikoski büyük bir filmin kıyısından dönüyor... Yani iyi bir film var karşımızda ama çok daha iyi olabilirmiş...
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Habertürk
“Soğuk Savaş”, dar çerçevesi ve siyah beyaz renkleriyle hikâyenin geçtiği yıllarda çekilmiş bir film izlenimi veriyor. Özellikle ilk bölümde 1950'lerden kalma bir Polonya filmi seyrediyormuş gibiyiz... Ama hikâye ilerledikçe siyah-beyaz renklerin dokusu günümüz sinemasına doğru yaklaşıyor. Özellikle Paris sahnelerinde kontrast, netlik ve derinlik artıyor. Pawlikowski, görüntü yönetmeni Lukasz Zal ile birlikte gerçekten çok güzel çerçeveler yakalıyor; 1.37:1 formatının kendine özgü bir güzelliği, ayrı bir estetiği olduğunu düşündürüyor. Görüntüler filmde neredeyse hikâyeyi ezecek kadar güzel...
Hurriyet
Pawlikowski anne ve babasının hikâyesinden yola çıkarak kurguladığı bu filminde, özellikle siyah-beyaz anlatımın imkânlarından ve çekiciliğinden fazlasıyla yararlanıyor. Bu ilgiye değer hikâye belli bir aşamadan sonra tekrarlara düşse de geride seyir zevki üst düzey bir film kalıyor. Wiktor’da Tomasz Kot’un, Zula’da da Joanna Kulig’in etkileyici performanslarıyla dikkat çektiği ‘Soğuk Savaş’, geçen cumartesi dağıtılan ‘Avrupa Film Ödülleri’nde (‘European Film Awards’) ‘En İyi Film’, ‘En İyi Yönetmen’, ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ve ‘En İyi Senaryo’ ödüllerinin sahibi olarak bu yıla damgasına vurdu. Bu, siyasi fon önünde biçimlenen aşkın perdeye siyah-beyaz görüntüler eşliğinde yansıyan öyküsünü kaçırmayın derim...
Sabah
Siyah beyaz çekilen filmin, uzaktan Zeki Demirkubuz'un Kader'i ile bir akrabalığı var. Birbirlerini çok seven, ama bir ayara gelince de birbirlerine hayatı zehir eden, birbirlerinin de kaderini etkileyen iki insan var karşımızda. Bu ilişkiyi baskılar, egolar, varoluşsal sorunlar, uzun yıllar sürecek Soğuk Savaş yılları etkiliyor belki ama nihayetinde onların mutlu olamamalarının sebebi biraz da kişisel... Fakat Pawlikowski onların kişiliklerinin otoriter rejim altında nasıl şekillendiğini, karakterlerinin kişisel huzursuzluklarının kaynağının rejim baskısı olduğunu da hissettiriyor. Pawlikowski'nin olağanüstü kadrajları, Joanna Kulig'in muhteşem performansı, Tomasz Kot'un dengeli oyunculuğu ile akıllara kazınan filmin yumuşak karnı ise finali. Finaldeki teslimiyetçilik, filmin ilmek ilmek işlediği o güçlü duyguyu taşıyamıyor. Açıkçası bu finalle Pawlikoski büyük bir filmin kıyısından dönüyor... Yani iyi bir film var karşımızda ama çok daha iyi olabilirmiş...