En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Turgay Buğdacigil
Takipçi
2.067 değerlendirmeler
Takip Et!
3,5
28 Ağustos 2021 tarihinde eklendi
“Don't Worry, He Won't Get Far on Foot”, Gus Van Sant’ın, John Callahan’ın kendi hayatını anlattığı aynı isimli otobiyografik kitabından uyarlamak suretiyle senaryosunu da yazarak yönettiği harika bir drama…
Dünya prömiyeri, 19 Ocak 2018’de Sundance Film Festivalinde yapıldıktan ve 20 Şubat 2018’de Berlin Uluslararası Film Festivalinde görücüye çıkarıldıktan sonra 13 Temmuz 2018 tarihinde Amazon Studios tarafından vizyona sokulan filmin, 7/10 (4.810 oy) ve 3.8/5 (1.009 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 6.7/10 (133 yorum) ve 66/100 (37 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, izleyeni pişman etmeyecek bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…
Bu arada notlarımızı karıştırırken fark ettik ki, neredeyse izlemediğimiz ve arşivimize dâhil etmediğim tek bir Gus Van Sant filmi olmamasına rağmen, “Don't Worry, He Won't Get Far on Foot” sayesinde ilk kez bir Gus Van Sant filmi yorumlamış olacağız…
Gelin isterseniz, Gus Van Sant’ın oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği her halinden belli olan bu son filmine, her zamanki gibi önceliği yine oyuncu kadrosuna vermek suretiyle biraz daha yakından bakalım…
Dilimize yerleşmiş, “Az ama öz” diye bir deyim vardır ya, işte bu filmin oyuncu kadrosu da böyle…
The “Wolf of Wall Street” (2013) in Donnie Azoff’u Jonah Hill’den “Carol” (2015) ın Therese Belivet’ı Rooney Mara’ya, “High Fidelity” (2000) nin Barry Judd’u Jack Black’den “Downsizing” (2017) in Konrad’ı Udo Kier’e ve hatta ilk kez kamera karşısına geçen Tony Greenhand’e kadar bütün oyuncu kadrosu, gerçekten de son derece rafine bir işe imza atmış…
Ancak John Callahan karakterindeki performansı nedeniyle Joaquin Phoenix’e mutlaka ayrı bir parantez açmamız gerekiyor…
Zira hep yaptığı gibi yine muhteşem oynamış…
Bu büyük oyuncu, bakalım şeytanın bacağını kırıp da üç kez aday olduğu Academy ödülünü ne zaman evine götürebilecek?
Filmin teknik kadrosuna gelince…
Görüntü yönetmenliği koltuğunu daha önce “Gerry” (2002), “Elephant” (2003) ve “Paranoid Park” (2007) gibi filmlerde de birlikte çalıştığı Christopher Blauvelt’a teslim eden Gus Van Sant’ın filmin editörlüğünü ise David Marks ile birlikte bizzat kendisi üstlenerek burada da işi şansa bırakmadığını görüyoruz…
Zaten o yüzden de Joaquin Phoenix’in performansının yanı sıra filmdeki dikkat çeken işlerden bir diğeri de filmin kurgusu olmuş…
Öyle ki; filme dinamizm kazandıran bu kurgu sayesinde hem olan biteni anlamakta hem de karakterleri tanımakta hiç zorlanmazken 114 dakikalık süresine rağmen sıkılmaya da fırsat bulamıyorsunuz…
Sonuç olarak, her zamanki gibi yine arşivimize de dâhil ettiğimiz bu Gus Van Sant filmi için puanımız 3,5 önerimiz ise, “izlenebilir” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not: Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 11 Ekim 2018 günü saat 00.44’de yazılarak paylaşılmıştır...
Zanaat bir işte ustalaşmaktır, sanat ise kişinin kendini ifade edişidir. Bir çok durumda bir çok kendimizi sözlü olarak iyi ifade edemeyebiliriz. Özellikle çocukken ailemizde bu hak bize verilmemişse veya biz kendimizi ifade edecek cesareti kendimizde görmediğimizde... Bazen de ifade etmek etmek istediğimiz kişiler ortada yoktur bile. Anne veya babamız yoktur, nadiren de olsa ikisinin birden ortada olmadığı durumlar olabilir. Tıpkı karikatürist John Callahan’ın kaderinde olduğu gibi. Gazetede karikatürler çizen Callahan hayat hikayesini konu alan bu film, ismini onun en meşhur karikatürlerinden birinden almış.
Sanat ve mizah, kendimizi ifade etmenin en etkili yollarından ikisidir. Özellikle bizim kültürümüzde mizahın etkisini fazlaca görürüz. Callahan, babasını hiç bilmez; annesi de onu bebekken rahibelerin yanına bırakır. İrlanda kökenli Amerika’lı öğretmen, kızıl saçlı annesi onu istememiştir. İlerleyen yaşlarda kendini alkole teslim eden Callahan bir gece içkiyi fazla kaçırır. spoiler: En az onun kadar içen arkadaşı arabayı kullanırken bir direğe çarpınca Callahan hayat boyu tekerlekli araba ile yaşamak zorunda kalacaktır. Arkadaşı ise sadece birkaç sıyrıkla kurtulmuş ve onun yanına gelecek cesareti gösterememiştir. Oysa artık hayat boyu birbirlerine bağlanmışlardır. Fail ve kurban derinden bir bağ ile bağlanırlar. Bilseler de bilmeseler de olanlarda kendi geçmişlerinin bir rolü vardır.
Tüm bu olaya diğer bir arkadaşı ilginç bir yorum yapar: “O kaza onun hayatını kurtarır. Kaza olmasaydı alkolden ölecekti...”
spoiler: Gerçekten de kaza onun hayatını değiştirir, hastanede Anna ile tanışır ve daha sonra alkolikler kulübünden fayda sağlar. Zor da olsa çizdiği karikatürler onun kendini ifade ediş şekli olur. Daha sonra anlaşılacağı gibi Callahan sekiz yaşındayken cinsel tacize uğramıştır. On iki yaşında alkol kullanmaya başlar. 21 yaşında da bahsedilen araba kazasını geçirir. 27 yaşında alkolü tamamen bırakır, karikatürün yanında müzikle de uğraşır. 59 yaşında nefes zorluğu çekerek bu dünyaya veda eder. Tüm sıkıntılarının üzerinden bir parça üstesinden geldiğinde sanat ona hediye gibidir.
Belki de tüm çabası yeterli olmamıştır. Anne demek hayat demektir, nefestir, candır. Annesine olan öfkesi aşikar ve normaldir... Hastalığı da sanki hayatının ilk dönemine dayanmaktadır...
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.