“Transit”; senaryosunu da Anna Seghers’in 1942 tarihli aynı isimli romanından günümüze uyarlayarak yazan Christian Petzold’un yönetmen koltuğunda oturduğu oldukça sıra dışı bir drama…
Prömiyeri, 17 Şubat 2018’de aday olduğu büyük ödül Altın Ayı için yarıştığı 68. Berlin Uluslararası Film Festivalinde yapılan filmin, 6.9/10 (1.341 oy) olan IMDB izleyici puanı ortalaması ile 7.7/10 (45 yorum) ve 77/100 (9 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, oylamaya katılan sayıları yüksek olmadığı için film hakkında doğru bilgi vermekten oldukça uzak…
Bu nedenle bizde, her zamanki gibi önceliği yine oyuncu kadrosuna vermek suretiyle filmi bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Ancak, yorumun sonuna bırakmadan daha en başından, Alman sinemasının önemli isimlerinden Christian Petzold’un, "Love in Times of Oppressive Systems" olarak tanımladığı üçlemesinin son halkası olan “Transit”de de karşımıza, entelektüel birikiminin de sağladığı avantaj ile yine son derece zekice kurgulanmış bir filmle çıktığını söylemeliyiz…
Bilindiği gibi bu üçlemenin ilk iki filmi, yorumlarını da yine bu mecrada paylaştığımız “Barbara” (2012) ve “Phoenix” (2014) dir…
Elbette bu zekice kurguda, filmin senaryosunun temel alınarak yazıldığı Anna Seghers’in romanının da payı yok değil…
Fakat kabul edersiniz ki, Anna Seghers, Nostradamus gibi bir kâhin olmadığına göre George A. Romero’nun 1978 yılında, kapitalist alışveriş çılgınlığını tiye almak amacıyla, zombilerin AVM’lere koşuşturduğu şu meşhur “Dawn of the Dead” filmini çekeceğini, romanını yazdığı 1942 yılında tahmin edemezdi…
Ya da 1942’nin sıcak savaş ortamında, Ekim devriminin önemli isimlerinden Troçki ve karısının, Troçki’nin Amerika’daki komünist mecralarda yayınlanan yazıları ve bu yazılarla yarattığı heyecan nedeniyle ABD’ye hiçbir zaman vize alamamış olmasıyla da ilgilenemezdi…
İşte bütün bu ince detaylar (ile mültecilerin dramı) ve daha fazlası, Petzold tarafından yapılan çok özel ve çok nitelikli saygı duruşları ile göndermelerdi bu filmde…
Kısaca filmin oyuncu kadrosuna da şöyle bir göz atacak olursak, deneyimli aktör Franz Rogowski ve “Frantz” (2016) daki performansı ile ciddi bir şekilde radarımıza takılmış olan zarif oyuncu Paula Beer’in, bu filmde de etkileyici bir performans sergilediklerini söyleyebiliriz…
Teknik ekip konusuna gelince…
Christian Petzold’un bu filmde de yola, üçlemenin ilk iki filminde de görev yapmış olan görüntü yönetmeni Hans Fromm, editör Bettina Böhler, prodüksiyon tasarımcısı Kade Gruber, prodüksiyon yönetmeni Dorissa Berninger ve besteci Stefan Will gibi kadim dostlardan oluşan bir kadroyla devam ettiğini görüyoruz… Ki zaten hal böyle olunca da ortaya, yine su kadar berrak ve su kadar rafine bir iş çıkmış…
Sonuç olarak, üçlemenin ilk iki filmi “Barbara” (2012) ve “Phoenix” (2014) gibi arşivimize de dâhil ettiğimiz müthiş bir finale de sahip olan bu çok özel film için puanımız 4 önerimiz ise, olumsuz yorumları dikkate almadan “mutlaka izlenmeli” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 22 Kasım 2018 günü saat 01.08’de yazılarak paylaşılmıştır...