“Trench 11”; asıl uğraşı alanı TV dizileri olan ve David Cronenberg ile Paul Schrader gibi ustaların yanında yetişen Leo Scherman’ın, “White Knuckles” (2004) ve “Never Forge”t (2008) sonrasında çektiği üçüncü (indie) bağımsız sinema filmi…
Birinci Dünya Savaşının son günlerinde, müttefiklere ait bir ordu birliğinin, yer altında terk edilmiş gizli bir Alman tesisini keşfetmesiyle başlayan heyecan dolu olaylar zincirinin anlatıldığı filmin senaryosunu, Matt Booi ve yönetmen Leo Scherman birlikte yazmışlar…
Prömiyerini 15 Ekim 2017’de Toronto After Dark Film Festivalinde yapan ve 31 Ağustos 2018 tarihinde de sınırlı bir gösterimle Kanada’da vizyona giren filmin, IMDB, Rotten Tomatoes ve Metacritic gibi mecralarda henüz ciddiye alınabilecek miktarda bir oya sahip izleyici ve yorumcu puanları mevcut değil…
O nedenle, oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği her halinden belli olan bu filmi, her zamanki gibi önceliği yine oyuncu kadrosuna vermek suretiyle mercek altına alarak biz kendimiz incelemeye ve sonrasında da puanlamaya çalışacağız…
Oyuncu kadrosu deyince de bir tek önemli istisna ile ilk dikkat çeken şey; bu tarz düşük bütçeli işler için artık neredeyse bir gelenek halini aldığı üzere, bu filmde de ağırlıklı olarak kadronun, filmin çekildiği ülkenin (bu filmde Kanada) TV dizi ve filmlerinde boy gösteren oyuncular arasından seçilmiş olması oldu…
Sözünü ettiğimiz istisna ise, Alman bilim adamı Reiner rolünün, sarışın bir Kanadalı yerine oldukça isabetli bir kararla Avusturyalı aktör Robert Stadlober’e oynatılmış olmasıydı…
Sanıyoruz bu kararda, Kanadalı usta yönetmen David Cronenberg’in de pek çok filminde casting direktörlüğü yapmış olan Deirdre Bowen’ın da ciddi katkıları olmuştur…
“Peki, bütün bu oyuncuların performansları nasıldı?” şeklinde bir soru soracak olsaydınız…
Yanıtımız kesinlikle, “Yeterince iyiydi” şeklinde olurdu…
Özellikle de Rossif Sutherland ve Robert Stadlober’in ki hakkında…
Filmin teknik kısmına da şöyle bir göz attığımızda; makyajların “Dawn of the Dead” (2004) ve “Land of the Dead” (2005) gibi filmlerden idmanlı olan François Dagenais’in, sanal efektlerin de aynı işi daha önce “The Fountain” (2006), “2012” (2009), “Tang shan da di zhen” (2010) ve “Colossal” (2016) gibi filmlerde de yapmış olan Phil Jones’un kontrolünde olduğunu görüyoruz…
Elbette ki, teknik kadro sadece bu isimlerle sınırlı değil… Bunlar dışında özel efektlerden dekorlara, kameradan kostümlere ve ışıklardan sese kadar hemen her şey yine doğru ellere teslim edilmiş durumda…
Bunu da zaten gerek bu insanların filmografilerinden gerekse de kapalı tek mekân çekimlerinin yapıldığı maden ocağı benzeri bir ortamda yaratılan boğucu atmosfer ve (yer yer zifiri) karanlığa rağmen son derece net kareler sunan görüntü kalitesinden de anlayabiliyoruz…
Ancak, saldırgan bir zombiye dönüştüğü için öldürülen Alman askerine yapılan otopsinin yer aldığı o müthiş sahneye mutlaka ayrı bir parantez açmak gerekiyor… Zira efekt ve protez makyaj ustaları bu bölümde, gerçekten de George A. Romero'nun yarattığı türün şanına yaraşır bir iş çıkartmışlar…
Sonuç olarak, son derece düşük bir bütçeyle çekilmiş olmasına karşın, baştan sonra oldukça büyük bir profesyonellikle yönetilmiş olan bu filmi, korku – gerilim meraklılarına hararetle öneriyoruz…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 15 Eylül 2018 günü saat 01.02’de yazılarak paylaşılmıştır...