Yetişkin olmak, çocuk kalmak..
Yazar: Ali ErcivanBu bir Winnie the Pooh öyküsü olabilir ama Christopher Robin kesinlikle bir yetişkin filmi. Çünkü büyümekle, yetişkin olmakla, para kazanıp aile geçindirmek gibi sorumluluklarla, içindeki çocuğu kaybetmekle ve bilinçaltının bununla mücadele edişiyle, ayrıca sınıfsal eşitsizlikle ilgili bir film.
Tabii bu durum, Christopher Robin’i, satması oldukça zor bir projeye dönüştürmüyor değil. Hedef kitlenin ne olduğuna dair bir kafa karışıklığı, filmin ülkemizde neredeyse tüm salonlarda Türkçe dublajlı gösterime sokulmuş olmasından da belli. Sadece dağıtımcılar değil, filmin yaratıcıları da arada kalmış sanki. Büyümeye, İkinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere’sine ve sınıf meselelerine dair bir film yapmakla çocukları da içine alabilecek bir masal anlatmak. İkisinin ortasını mükemmelen bulmak zor iş. Ortaya çıkan sonuç, çocuklar için biraz fazla ciddi, yetişkinler içinse bir noktadan sonra fazla hafif. Filmin “kötüsü” fazla karikatür, Winnie the Pooh ve arkadaşlarının sadece Christopher Robin’in zihninde yer aldığına dair bir bakış açısı çok ilginç ama finale yaklaşırken macera uğruna bundan da uzaklaşılıyor. Kısacası, seyircisini bulmakta zorlanabilecek bir proje bu. Masallara, oyunlara, insanlığın kendine kurduğu düzen uğruna nasıl çocukluğumuzdan vazgeçmek zorunda kaldığımıza, bunların yanında -2. Dünya Savaşı sonrası İngiltere’si özelinde- mesai ve para üstüne kurulu, bireyi ikinci plana atan düzenin nasıl bir sınıfsal eşitsizliği doğurduğuna dair temalarıyla ilgilenen seyirci ise Türkiye’de bu filmi yetenekli kadrosunun seslerinden, olması gerektiği gibi değil, filmi daha da çocuksulaştıran bir dublajla izlemek zorunda.
Listen Up Philip ve Queen of Earth gibi filmleriyle dikkat çekmiş bağımsız sinemacı Alex Ross Perry, Spotlight ile Oscar kazanmış senarist-yönetmen Tom McCarthy, Christopher Robin’i daha da merak uyandırıcı kılan yazarlar. Peter Pan’ın yazılış sürecine dair filmi Düşler Ülkesi (Finding Neverland) ile 14 sene önce kariyerinin en büyük başarısına imza atan Marc Forster da belli ki tam da o filmden dolayı bu projenin yönetmenliğine getirilmiş. İyi kurulmuş bir metin var ortada. Özellikle Winnie the Pooh ve arkadaşlarının CGI yoluyla hayat bulduğu, görüntü yönetiminden dekorlarına kadar son derece titiz bir de işçilik var. Ewan McGregor her ne kadar bu rol için artık biraz yaşlı dursa da usta bir oyuncu kadrosu var.
Fakat ana karakter bir oyuncak ayı olunca, İngiliz sinemasının bir diğer güncel örneği Paddington 2’ye baksak mesela, yetişkinler içinde yüksek seyir zevki vaat eden, çok eğlenceli bir çocuk filmi başyapıtı var orada. Christopher Robin bu manada tutuk. Yetişkin hayatımızın mühim bir kırılma noktasında, büyürken kaybettiğimiz çocukluk oyuncaklarımız ve onların nezdinde hayallerimizle yeniden ilişki kurma ihtiyacımıza dair bir film asıl ilgi çekici olan. Bir de yanında çalışan, ona güvenen emektarları daha yüksek kâr oranı uğruna işten çıkarmaya gönlü razı olmayan bir adamın çözüm arayışı hikayesi de güzel. Filmin en dokunaklı anlarından biri, artık kovulacaklarına kesin olarak inanan bu insanların Robin’i görünce onun peşine takılmaları mesela. Burada bir mücadele vurgusu var. Fakat tüm bunlardan da biraz daha yaşayan karakterler, biraz daha derinlik bekliyor insan. Bu haliyle iki arada bir derede, tatlı ama son kertede yeterince önemli göremediğimiz bir film Christopher Robin.
Twitter: aliercivan