Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
1990'ların ilk yarısında geçen “Cameron Post’a Ters Terapi”, “dini terapi” uygulamasını doğru noktalardan eleştiren bir film. Ne var ki, benzer bir konuyu anlatan ve yine bu yıl seyirciyle buluşan “Boy Erased”in gölgesinde kaldığı kesin. “Boy Erased”i henüz seyretmedim ama “Cameron Post'a Ters Terapi”, meseleyi daha çok gençlerin bakış açısından ele alıyor. Aileler filmde pek yok ama gençleri en çok etkileyen de zaten evlerinden, okullarından alınıp oraya gönderilmiş olmaları... Film, ergenlik çağında aileden dışlanma duygusunun altını çiziyor ve bunun gençlerde yaratacağı suçluluk duygusunun ağırlığını tahayyül etmemizi istiyor.
Eleştirinin tamamı için: Habertürk
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Film geniş bir kadroya dayanıyor. Birkaçı dışında hemen hepsi gencecik insanlar. Ve hikâyede bir tek paylaşılmış kusurları var: kız-erkek hepsi kendi cinsinden hoşlanıyor!... Ve tüm aileler, en azından o dönemin Amerika’sında, eşcinselliği bir hastalık gibi görüp yavrularını evin uzağında bir yerlere yollayarak, inanç yoluyla tedavi etmeyi umut ediyorlar. Bu gözü pek hikâye en cesur biçimde anlatılmış. Sanırım özellikle romanın yazarı açısından belli bir yaşanmışlık söz konusu. Ve işin tarikat yanı da inandırıcı, çünkü ABD’nin tüm çağdaş refah toplumu görüntüsü içinde nasıl bir kör inançlar ve birbirinden tutucu tarikatlar diyarı olduğunu hep biliyoruz. En son Dijitürk’de The Path dizisinin de gösterdiği gibi...
Eleştirinin tamamı için: T24
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Emily M. Danforth’un aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan filmi Desiree Akhavan yönetmiş. Chloe Grace Moretz’in çoğu kez gözleri, mimikleri ve vücut diliyle Cameron’ın hal ve gidişatını perdeye taşıdığı filmin öne çıkan diğer iki karakterinden Jane’i ‘American Honey’den de hatırladığımız Sasha Lane, Kızılderili kökenli Adam Red Eagle’ı Forrest Goodluck canlandırmış. Kamp ortamının giderek ünlü klasik ‘Guguk Kuşu’nu andıran bir çizgiye geldiği filmin bence en önemli vurgusu, ‘duygusal istismar’a dikkat çekmesi. En güzel sahnesinde ise kamptaki bir grup öğrenci patates soyarken ‘4 Non Blondes’ın enfes şarkısı ‘What’s Up?’ı söylüyor. 90’larda geçen ve sanki daha derinlere gitme fırsatı varken böylesi bir tercihte bulunmayan film, yine de dertlerine seyircisine aktarmakta gayet başarılı.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Habertürk
1990'ların ilk yarısında geçen “Cameron Post’a Ters Terapi”, “dini terapi” uygulamasını doğru noktalardan eleştiren bir film. Ne var ki, benzer bir konuyu anlatan ve yine bu yıl seyirciyle buluşan “Boy Erased”in gölgesinde kaldığı kesin. “Boy Erased”i henüz seyretmedim ama “Cameron Post'a Ters Terapi”, meseleyi daha çok gençlerin bakış açısından ele alıyor. Aileler filmde pek yok ama gençleri en çok etkileyen de zaten evlerinden, okullarından alınıp oraya gönderilmiş olmaları... Film, ergenlik çağında aileden dışlanma duygusunun altını çiziyor ve bunun gençlerde yaratacağı suçluluk duygusunun ağırlığını tahayyül etmemizi istiyor.
T24
Film geniş bir kadroya dayanıyor. Birkaçı dışında hemen hepsi gencecik insanlar. Ve hikâyede bir tek paylaşılmış kusurları var: kız-erkek hepsi kendi cinsinden hoşlanıyor!... Ve tüm aileler, en azından o dönemin Amerika’sında, eşcinselliği bir hastalık gibi görüp yavrularını evin uzağında bir yerlere yollayarak, inanç yoluyla tedavi etmeyi umut ediyorlar. Bu gözü pek hikâye en cesur biçimde anlatılmış. Sanırım özellikle romanın yazarı açısından belli bir yaşanmışlık söz konusu. Ve işin tarikat yanı da inandırıcı, çünkü ABD’nin tüm çağdaş refah toplumu görüntüsü içinde nasıl bir kör inançlar ve birbirinden tutucu tarikatlar diyarı olduğunu hep biliyoruz. En son Dijitürk’de The Path dizisinin de gösterdiği gibi...
Hurriyet
Emily M. Danforth’un aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan filmi Desiree Akhavan yönetmiş. Chloe Grace Moretz’in çoğu kez gözleri, mimikleri ve vücut diliyle Cameron’ın hal ve gidişatını perdeye taşıdığı filmin öne çıkan diğer iki karakterinden Jane’i ‘American Honey’den de hatırladığımız Sasha Lane, Kızılderili kökenli Adam Red Eagle’ı Forrest Goodluck canlandırmış. Kamp ortamının giderek ünlü klasik ‘Guguk Kuşu’nu andıran bir çizgiye geldiği filmin bence en önemli vurgusu, ‘duygusal istismar’a dikkat çekmesi. En güzel sahnesinde ise kamptaki bir grup öğrenci patates soyarken ‘4 Non Blondes’ın enfes şarkısı ‘What’s Up?’ı söylüyor. 90’larda geçen ve sanki daha derinlere gitme fırsatı varken böylesi bir tercihte bulunmayan film, yine de dertlerine seyircisine aktarmakta gayet başarılı.