Senaryonun azizliği ve yorgun bir hikaye..
Yazar: Burçin AygünGeçmişleri bir şekilde kesişmiş, birbirlerini tanıyan ya da varlıklarından bile bir haber karakterlerin çatışmasını anlatan nice film izledik. Şaşırtıcı kurgu örnekleri eşliğinde, bizlere neler olup bittiğini direkt olarak anlatmak yerine dakikalar geçtikçe, parça parça ipuçları sunan, bu esnada hikayenin kahramanlarıyla duygusal bir bağ kurmamızı hedefleyen farklı projeler. Bunların en başında halen güncel sayabileceğimiz orijinal Testere geliyor. Neden orada olduklarını kendileri de bilmeyen, küçücük bir depoya kapatılmış, kelepçe ile borulara bağlanmış iki adam ve bir ceset. Bu bilindik formül son yıllarda o kadar çok kullanıldı ve çoğu zaman başarısız şekilde servis edildi ki artık boğazımıza kadar doyduk diyebiliriz.
Nitekim bu hafta vizyona giren 10x10 adlı yapım (ki ismini odanın boyutlarından alıyor) yine esir alınan baş karakterimiz ve ondan ne olduğunu henüz bilmediğimiz bir şeyi isteyen kötümüz. Normal bir yapıma göre kısa sayılabilecek süresiyle seyirciyi sıkı bir koşuya davet etmesini bekleyeceğiniz 10x10, maalesef bu heyecanı uyandırmaktan, merak unsurunu yüksek tutup çekici hale gelmekten uzakta.
Bir çiçekçi olan Cathy (Kelly Reilly), dükkanında her tipten insanla ilgilenen, en sinir bozucu durumlarda bile dik durmak isteyen bir kadındır. İşi dışında bir yoga salonunda vaktini geçiren Cathy, yaşadığı stresi de bu mekanda atmayı deneyen, bu vasıtayla dolaylı da olsa sosyalleşen de bir insan. Aynı rutini tekrarladığı bir günde aracına uğramak zorunda kalan genç kadın, ardından yaklaşan bir adamın saldırısına uğrar ve gözlerini yabancı bir mekanda açıverir. Kaçırılmıştır ve küçük sayılabilecek bomboş bir odada esirdir. Kendisini kaçıran Lewis (Luke Evans) adlı garip adamın ne istediği tam olarak belli değilken, bizler de seyirci olarak işin arkasında ne var diye hesap kitap yapmaya başlarız.
10x10 filmi konusundan da belli olduğu gibi benzerlerini defalarca kez gördüğümüz, büyük kısmı da vasatlığı aşamamış kendine has bir alt türün üyesi. Ancak başarılı temsilcilerin aksine herhangi bir yenilik sunmuyor, hatta yer yer temposunu iyice düşürerek sıkabiliyor. Bunun en büyük nedeni de daha önce Korku Kapanı filmini yazan (ve başrolünü oynayan) Noel Clarke’ın kaleme aldığı senaryosu. Neredeyse filmin üçte birini kaçırılma öncesine ayıran metin, karakterlere dair çok fazla bilgi vermiyor, ağır bir giriş yapıyor ve bu yüzden de sadece 80 dakikalık süresinin önemli bir kısmını boşa harcatıyor. Cathy’nin hayatına ve çevresine dair ufak tefek detaylar öğrensek de, gerçekte nasıl biri olduğunu anlamıyoruz –ki bu durum senaryonun geri kalanında da devam ediyor. Keza ödüllü aktör Luke Evans’ın canlandırdığı Lewis için de durum pek farklı değil. İki kahramanın arasındaki bilinmeyenler ve gizemin çözülmesi için filmin sonuna kadar beklemek zorunda kalmak sıkıntı yaratıyor. Lewis’in sorduğu oldukça sıradan sorular ve alamadığı yanıtlarla hızlanan şiddet, kapanışa yaklaştıkça artıyor, sert diyebileceğimiz bir finale yol hazırlıyor. Bu noktaya kadar olan iniş çıkışlar, ikiliye olan merakımızın beslenmeyişi, güçlü finalin etkisini azaltıyor.
Başroldeki Reilly ve filmin kötüsü Evans dürüst olmak gerekirse temiz iş çıkartmışlar. Özellikle de Cathy’i gerçek bir insana dönüştürmeye çalışan aktris ciddi biçimde çaba harcamış. Bu da filmin düşük temposunu bir parça yukarı çekmiş. Tekinsiz ve öfkeli, karanlık adamımız Luke Evans için de aynı şeyi söylemekte sakınca yok.
10x10 aslında çok daha güçlü bir yapım olabilecek ancak Noel Clarke’ın yetersiz senaryosu yüzünden güçsüz kalmış, kısa filmleriyle bilinen yönetmen Suzi Ewing’in tür üzerinde yeterince yetkin olmayışının kurbanı olmuş, ortalama bir gerilim filmi. Vakit geçirmek ve biraz kafa boşaltmak için tercih edilebilir.
burcinaygun@gmail.com