Geçmişimizde hatırladığımız her anı, onu her anımsadığımızda, az da olsa değişir. O anda yaşanmış olan duygular bu değişimi etkiler. Özellikle çocukluğumuzdaki yaşanan olay bizi korkutmuş ve çaresiz bırakmışsa... Çocukluk dönemimizde genellikle savaşacak veya kaçacak durumda olmayız. Bu durumda doğal olan üçüncü bir tepki veririz; donarız. Beyin mantık merkezini kapatır ve yaşananların bir kısmını sağlam bir kasaya kapatır ve biri ona yaklaştığında alarm zilleri çalar; bizi tetikleyen ve çoğu zaman anlam veremediğimiz durumlar işte böyle oluşur. Özellikle çocukken yaşanan tacizler bilinenden çok daha fazladır. Bir çok durumdan ya olay hiç açığa çıkmaz ya da çocuğa kimse inanmaz. Bizi rahatsız eden kişi bize yakın biriyse olay daha karmaşık hale gelir. Sevgi ile olan olaylar birbirine karışır. The Tale isimli filmin kahramanı Jennifer, cinsel istismara uğrayan insanların belgeselini çekerken, kendi hayatını da sorgulamaya başlar. Yaşadığı olayı hatırlamaya çalışırken, o yaşta kalmış içindeki çocukla yüzleşmeye başlar. O çocuk anne ve babasından görmediği ilgiliyi yetişkin bir adamdan görür. Artık araştırmaları ona gösterir ki, yanlış olsa da çocuk olarak cinsellik hoşa gidebilir ve bu zevk büyük bir suçluluk duygusu yaratabilir. Sevgi arayışının yanında cinsellik de eklenince, durum zor da olsa, duyulan olumlu duygular çocuk için çok ağır yükler oluşturur. Genellikle de taciz eden kişi yakınımızsa veya çocuğa sevgi gösteriyorsa... Sevgi taciz ile özdeşleşmeye başlar ve ileriki yaşlarda cinsel anlamda umursamaz hale gelebilir. Jennifer da hayatında hiç bir erkeğe bağlanamazken, yabancılarla, evlilerle ve neredeyse önüne gelen herkesle beraber olarak bilinçaltı dinamiğinin etkisinden kurtulamaz.
Yazının tamamı TuvaletKagidinaNotlar.Blogspot.com da...
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.