Kadınlar av olmak istemeyince…
Yazar: Banu BozdemirKarşımızda korkuyla harmanlanmış bir kolejli filmi var diyeceğim ama kolej kısmı fazlasıyla havada kalmış. Hawthorne Kolej bölgesi sessiz, sakin atmosferiyle, ortada gözükmeyen hocalarıyla öğrencilerin istedikleri gibi davranabildikleri, ayinler düzenleyip birtakım kararlar aldıkları inanılmaz başıboş bir okul ortamı.
Yönetmeninin aynı zamanda filmin oyuncularından olan Sophia Takal olduğu film, başından sonuna kadar feminizm zırhını kuşanıyor. Kızlar, okuldaki erkeklerin ve hocaların erkek egemen söylemlerinden rahatsızlar ve bu konuda imza toplamaya karar verirler. Kızlar, üniversitenin saygın profesörü Gelson’u da kadın düşmanı ilan edince, tatil günlerinde fazlaca sessiz, sakin bir yere dönüşen kolejde farklı bir kaçma kovalamaca yaşanıyor.
Film, kadın ve erkek çatışmasından ilham alıyor ve neredeyse iki cinsi ayrı dünyalarda resmediyor. Kadınlar müthiş ve normal bir dayanışma içindeyken, erkekler daha saplantılı ve bilinçsiz bir moddalar. Kızlar kendilerini taciz eden erkekleri deşifre edip intikam alıyorlar vs… Film kız kardeşler ve erkek kardeşler şeklinde iki ayrı kardeşlik yaratarak, onları karşı karşıya getiriyor. Ama aralarındaki nefretin kaynağı, aralarda kaynayacak kadar basite indirgenmiş durumda! Tacize uğrayan Riley, diğer kızlara göre daha salaş ve bezgin resmediliyor. Zaten hikaye biraz da Riley üzerinden ilerliyor ki; esas kıza ulaşmak zaman alsın! Filmin fazlaca feminizme yaslanan anlatısı dışında farklı bir yanı yok. Fazlaca gotik tarzda inşa edilen öğrenci evleri, av ve avcı ilişkisi için biçilmiş kaftan.
Film, telefonlara gelen mesaj olayıyla kahramanları için ön gerilim yaratmayı da ihmal etmiyor. Bu da çok bildik bir yol ve seyirci mesaj gelen kişinin ölümüyle yüzleşeceğini biliyor. Belki nasıl bir yüzleşme olacağı konusunda merak yaratılabilir ki o da pek orijinal değil ne yazık! Black Christmas, belki de sürprize yakın sonuyla beni biraz şaşırttı diyebilirim. Cesur davranmış, tepki çekebilecek bir sonu filmin finaline yerleştirmiş Takal. Oysa bir büyüye kurban giden erkeklere daha ılımlı davranılabilirdi ama film, hepsinin ipini kesmek istemiş anlaşılan.
Filmin ilgi çeken başka detayları da mevcut tabii. Mesela herkesin ok atmayı bilmesi. Daha öncesinde ok kullanımına ilişkin bir detay yokken herkesin okçu takımı gibi davranması bir nevi mucize gibi duruyor. Kızların çoğunun rahibe Teresa gibi olması ve birbirlerine erkeksiz seksi önermesi de filmin ilginç detaylarından. Aslında bir grubun sorunu gibi duran şey, kolejin genel sorunu gibi yansıtılıyor ve bu bakış açısını detaylandıracak bir durum yok filmde.
O yüzden kızlar ve erkeklerin egoyla birlikte belirginleşen, cinsel kaynaklı savaşı diye olaya bakmak ve kızların hala varlıklarını kabul ettirmek için savaşmak zorunda kalmalarını sindirmek gerekiyor. Aslında modern bir cadı avı hikayesi var karşımızda ve kadınlar bu av töreninde av olmayı kabul etmiyorlar. Bildik kalıplara rağmen tercih edenlerin sıkılmayacağı bir yapım diyebilirim.