Kantarın topuzu fena kaçmış.
Yazar: Burçin AygünHayatımıza bir ses sanatçısı olarak giren, yıllarca bu şekilde hayatını kazanan ancak daha sonra sinemaya duyduğunu söylediği sevgi ile meslek hayatında yeni bir viraja giren isim, Mahsun Kırmızıgül. Bundan tam 10 yıl önce, 2007’de vizyona giren Beyaz Melek filmiyle yönetmenliğe atılan Kırmızıgül, bu dünyaya attığı ilk adımda olumlu şekilde karşılanmıştı. Bir başyapıt yoktu karşımızda ancak hikaye bazında ilgi çekici, oyuncu kadrosu efsane isimlerin yer aldığı, trajedinin dozunu biraz kaçırmış olsa da ortalamanın üzerinde bir seyir deneyimi sunuyordu.
Daha sonra 2009 yılında Güneşi Gördüm filmiyle dönüyor Mahsun Kırmızıgül. Geniş bir ailenin mecbur kaldıkları için göç ettikleri büyük şehir İstanbul’daki dramlarını anlatıyor. Kadro dikkat çekici, teknik açıdan daha kuvvetli ve politik öğelerle de süslü, iyi bir film izliyoruz. Daha sonra İstanbul, New York ve Bitlis arasında geçen bir hikayeyi, işi büyüterek, daha yüksek bütçe ve teknik destekle beyazperdeye New York’ta Beş Minare adı altında yansıtıyor yönetmenimiz. Ancak bu sefer olumsuz yorumlar biraz daha ön planda.
Son olarak 2015’te vizyona giren Mucize adlı film. Yönetmenin bolca eksiği olsa da dikkatlerden kaçmayan en taze çalışması oluyor.
Mahsun Kırmızıgül’ün filmografisine baktığınızda genellikle benzer temalar göze çarpar. Anadolu’nun içinden gelen karakterler, kaybedenler, ezilmişler, dışarı itilmiş insanlar, kendi kimliğini bilemeyen ya da kabullenmiş ancak ailesine kabullendiremeyenler. Yoğun miktarda da dram, hatta ciddi trajediler. Diğer tarifiyle, yer yer klişelerle dolu Yeşilçam dramalarının güncel versiyonlarına benzeyen filmler. Ancak o eski yapımların aksine bünyesinde ciddi mesajlar barındıran ve bunları başarılı şekilde seyircisine anlatabilen de filmler. Yani gerçek bir sinemacı olmak isteyen taze yönetmenin aslında iyi niyetli olduğunu ve bu sanat dalına gerçekten de sevgi duyduğunun işaretleri.
Gelelim Vezir Parmağı filmine... Taze taze vizyona giren yeni Kırmızıgül filmi, alışılmışın dışında bir yoldan gidiyor. Dram türünden çok komediye eğilmiş, hikayesi ile burun kıvırttırsa da, içerdiği eleştirilerle de merak ettiren bir proje. Ertem Eğilmez’in Osmanlı döneminde geçen komedi filmlerini andıran atmosferi ve karakterleriyle öne çıkan Vezir Parmağı, toplama bakıldığında vasat bir iş. Bunun en büyük nedeni de senaryosu.
Savaş döneminde neredeyse bütün erkeklerini kaybeden bir köy. Köyün farklı statüdeki kadınları vezire ulaşıyor, erkeksiz kaldıklarını bildirip yardım istiyor. Vezir ise çözüm olarak imparatorluğun 5 farklı bölgesinden, 5 farklı adamı “koca” olsunlar diye köye yolluyor. Tabii koca köydeki kadınlara 5 erkek yeterli gelmiyor. Çekilişle kocalara birden fazla kadın düşüyor. Sonra gelsin göndermeler, gitsin espiriler.
Her şeyden önce Vezir Parmağı’nın en büyük sorunu cinsiyetçi bakış açısı. Kocalarını, hayat arkadaşlarını, hayatlarının bir bölümünü yitiren kadınların erkek, erkek diye kendilerinden geçen karakterlere dönüşmeleri. Erkekleri olsun, ateşleri sönsün diye çaba harcamaları. Hatta gele gele 5 erkek geldiği için, onları birden fazla kadınla paylaşmak zorunda kalıp, üzülmeleri. Seyirci olarak bizlerin de 5 farklı kökenden, farklı ruhtan olan ve bambaşka şeyler anlatabilecek iken, onun yerine yatak muhabbetlerini komedi öğesi olarak izlemeye mecbur kalışımız.
Dürüst olayım; asla cinsel içerikli espirilere karşı olmadım. Hatta bazen yavan bulunan örneklerine bile şayet zeka pırıltıları içeriyorsa, ya da temelde lafı gediğine oturtuyorsa kahkaha ile övgü dizdim. Vezir Parmağı ise Kırmızıgül filmlerinin genelde sahip olduğu ortak sıkıntıdan, senaryo yetersizliğinden muzdarip. Elde “5 farklı bölgeden, farklı kültürden, yani başka anlayışa sahip insanın, bambaşka bir mekanda, hiç tanımadıkları kadınlara kocalık yapsınlar diye gönderilmeleri” gibi absürd bir tema varken, bunu ağırlıklı olarak ucuz bel altı espirilerine indirgemek çok acı verici olmuş.
Bunları filmden çıkarttığımızda ise geriye kalan pek de bir şey olmuyor. Zira hikayenin ilerleyebileceği bir alan yok. Bir amaç yok. Ancak az önce söylediğim gibi, yönetmenin bitmek bilmeyen “drama” tutukusu, asıl işi komedi olan filmde de bir anda patlak veriyor.
Aslında anlatılarında bambaşka içerikler sunan ismin, böylesi cinsiyetçi ve ucuza kaçan öğelerle dolu bir işe imza atması ayrıca şaşırtıcı.
Oyuncu kadrosu konusunda oldukça şanslı bir yapım Vezir Parmağı. Meral Çetinkaya gibi çok önemli bir aktrist, komedi duayeni Yasemin Yalçın, bir başka profesyonel olan Bahtiyar Engin ve hatta Gülben Ergen. Ece Uslu, Derya Şensoy ve Muhteşem Yüzyıl’lı güçlü oyuncu Selim Bayraktar. Bu ve daha nice isim, içi bomboş bir senaryoda iyi bir performans çıkartmak için çabalıyorlar. Yasemin Yalçın’ın öne çıkan yıldız olduğunu ve sessiz karakteri ile Gülben Ergen’in şaşırttığını da ekleyelim.
Müzikler bir kez daha pek lezziz. Danslı sahneler ise Ezel Akay’ın kendine özgü tarzını andıran, keyifli ve üzerinde çalışıldığı belli olan artılardan. Ayrıca varlığı bazı seyircilerin pek hoşuna gitmeyecek olsa da, dini kendi çıkarları için kullanan Kadı karakteri ile de ince bir eleştiri mevcut. Keza o dönemde yaşanan kargaşalar, dönen dolaplar da cabası.
Teraziye baktığımızda hataları, sevaplarından daha ağır çeken bir filmle gelmiş Kırmızıgül. Çok daha iyi ve ümit verici şeylerle gelebilecek iken, kolaya kaçmış, sinema adına ürettikleri arasında epeyce gerilere düşürmüş kendisini.
burcinaygun@gmail.com