İngiliz gibi başla, Türk gibi bitir!
Yazar: Alper Turgutİngilizce kursuna gitmiş olan herkes bilir, Beginner denince, sınıfın hali ortadadır, yani başlayanların, kelimelerle resmen kafa göz yardığı, iki dili kendince karıştırıp yardırdığı malumdur. Herkes acemidir, çekingendir, aman becerecek miyim sorusu, zihinde takılı kalmıştır, illa… Telaffuz filan hak getire, sonrasında sözcükler akıldan uçar gider, ya da zaten usa hiç girmemiştir, ziyadesiyle pot kırmak ve üstüne utanmak da cabası… Hiç unutmam, İngilizce hocamız, evinde parti vermişti, sınıfça katıldık, Londra aksanıyla, tane tane konuşan bizim İngiliz ve diğer yurttaşları, kadehleri havaya kaldırdı ve lanet olsun, benim ağzımdan tek bir kelime döküldü. Herkes kıkır kıkır gülüyordu, çünkü şerefinize demek yerine, peynir demiştim. Haliyle bozuntuya vermemeye çabaladım, makara sürüyordu ve bizim İngiliz, eli büyüttü ve Türkçe sordu; “Alpırrr, yoksa çok mu acıktın?” Keh, keh, keh, hiç gülmedim!
Ha uşağum, haçan bunları ne demeye anlatıyorsun derseniz, Beginner filmi, emekli olmasına karşın, geçimini sağlamak için taksi şoförlü yapan yaşlıca bir adamın, İngilizceyle imtihanını resmediyor da, işte o yüzden… Elbette, yaş ilerledikçe dil öğrenmenin zorluğu daha barizdir. Sabır ve yatkınlık dışında, hayata dair zorunluluklar, engel olmaya ant içmiş gibidir. Kahramanımız Faruk’un, zevkine öğrenmek gibi bir gayesi de yoktur, İngiltere’de kendisi gibi bir başına kalmış torununun velayetini almak için çırpınır durur. Duraktaki arkadaşları, uyuz, gıcık ve despot patronu ve her telden müşterileri tarafından çerçevelenen yaşamı, meşakkatli, yorucu ve yıpratıcıdır. Ondan ilgisini esirgemeyen, hayat dolu komşusu Figen de olmasa hani, gündelik hayat, çekilecek çile değildir. Faruk’un hayatı, bir büyük dramdır, geçmişiyle ve kendisiyle hesaplaşmaktan, acep İngilizceye fırsat kalacak ve kendisini, yeni bir dile adayabilecek midir?
Bu sualin cevabı, haliyle sinema salonunda… Daha fazla aktarmak, finali açık edebilir. Gelin, en iyisi biz, film nasıl, ona bakalım. Bence çok iyi başladı yapıt, güzel de ilerliyordu, sonra bambaşka bir moda geçti ve bu ahengi, tempoyu, her şeyi değiştirdi. Yani İngiliz gibi başladık, Türk gibi bitirdik, bu bizim alışkanlığımız, yapacak pek bir şey de yok. Başı sanat sepet, sonu dizi tipi seyirlik! Neyse… Senaryoyu da yazan Burçak Üzen’in, bu ilk filmi, üzeni, üzmeyelim, doğru yoldasın, sinema yolculuğuna devam et diyelim, sadece başladığı gibi bitirmesini söyleyerek. Hah! Unutmadan… Başroldeki Güven Kıraç’a, Birsen Dürülü, Bülent Çolak, Muhammet Uzuner, Bülent Ergün ve diğer oyuncuların eşlik ettiğini söyleyelim, emeği geçenleri ıskalamayalım. İyi seyirler…