Büyük usta Nuri Bilge Ceylan her zamanki üslubu ve derin anlatım tarzıyla döktürmüş. Ustaya çok büyük sevgim ve saygım var yalnız bu filmde kafama oturmadı bazı şeyler... Misal oyunculuklarda Doğu Demirkol ortalamanın üstüne çıkamamış, o beylik laflar o karakterde çok eğreti durmuş. Fazlasıyla tiyatral replikler söz konusu, bir önceki filmde Kış Uykusu'nda Haluk Bilginer'in olağanüstü performansıyla yağ gibi akan o replikler bu filmde ana karakterde fazlasıyla sırıtıyor. Bolca diyalog var. Her filminde diyalogları fazlasıyla katarak ilerliyor artık Nuri Bilge Ceylan... İklimler filmindeki atmosferi yakaladı zaman zaman. Görüntü yönetimindeki bir başka usta isim Gökhan Tiryaki yeteneğini konuşturmuş her zamanki gibi. O puslu ve karanlık atmosferi, karakterlerin içine düştüğü o yalnızlığı, bencil ruh halini içselleştirebildik. Köy sahneleri son derece doğal, yapmacık kaçan hiçbir şey yok. Nuri Bilge Ceylan'ın sinematografisinde oldukça farklı bir yer edinen bir film oldu bu. Sinan karakteri son derece güncel, atanmayı bekleyen öğretmen, hayattan umudunu kesmiş, sorunlu, insanlardan nefret eden, yazar olma hayaliyle yanıp tutuşan bir karakter. Yoğunlukla Kış Uykusu'ndaki Aydın karakterine benziyor. Ha deseniz ki bir önceki Kış Uykusu ile bu filmi kıyasla, ondan daha iyi diyemem ama daha kötüsü de değil. Kış Uykusu derdini tam ve net olarak oyunculuk ve kurgu ile dört dörtlük anlatan bir filmdi. Ahlat Ağacı ise yer yer oyunculuklarda sırıtsa da, insan daha farklı beklentiler içerisinde izlese de film bitince olmuş bu film dedirtiyor. Misal filmde çok etkilendiğim çok çarpıcı 2 sahne var ki olağanüstüydü. Bir tanesi Sinan'ın liseden kız arkadaşı olan Hazar Ergüçlü'nün oyunculuğunu konuşturduğu, hayata dair çarpıcı sorgulamaların yapıldığı, sert bir sahneydi, etkisinde kalıyorsunuz. Bir diğeri de filmdeki bütün oyuncuları sollayan Serkan Keskin'in yazar karakterini oynadığı Sinan'ın çocuk küstahlığında gizlendiği bol diyalog içeren karşılıklı edebiyat eleştirilerinin yapıldığı sahneydi ki muazzamdı. Filmin müzikleri her zamanki gibi klasik, daha farklı seçimler yapılabilir, daha farklı bir hava katılabilirdi. Ceylan'ın bu filmi şiirsel manzaralara, samimi dramalara sahip... Özelinde sorunlu bir baba oğul meselesini anlatır gibi gözükse de genel olarak Çanakkale'den kabuğundan dışarı çıkamayan Sinan karakterinin üzerinden topluma yönelik, insanlararası ilişkilere yönelik vurucu eleştiriler yapılıyor. İmamlar ile Sinan’ın din, felsefe ve inanç üzerine yaptıkları konuşmalar topluma ışık tutuyor, bolca didaktik anlatım uygulanıyor. Evdeki baba anne çatışması bile son derece orijinal. Bizdeki dramatize edilmiş, ağlak, kutsanmış, duygu sömürülü aile içi şiddet sahneleri ile hiçbir alakası yok. Son derece doğal. Bir Zamanlar Anadolu'da ve Kış Uykusu'ndaki tablo gibi fotoğraf kareleri bu filmde yok ama gerçek Türkiye fotoğrafı var. Geçim derdindeki piyangocu amcadan tutun, kum taşıma şirketi olan, odasındaki ansiklopedilerden başka bir şeyi olmayan çok bilmiş İlhami karakterine, kendi taşra dünyasında kendi yağında kavrulan yazar Süleyman karakterine, iki zıt kutup imamlara kadar bizden bir film. Kurgu masasında sadece Nuri Bilge Ceylan'ın olması başlı başına bir risk bence. Farklı bir kurgucu olsaydı o imam sahnelerini bu kadar uzun tutmayabilirdi, yahut Sinan karakterini bu kadar gözümüze sokmaya da gerek kalmayabilir yan rollerden daha sık faydalanabilirdi. Sinan'ın geri dönüşü olmayan seçimi, babanın uyumsuzluğu ve bir köpeğin gidişine haykırışı.. Annelerin istemedikleri hayatları.. Hepsi bizden meseleler, günlük hayatın içine yedirilen o diyaloglardaki samimiyet tam oturmuş. Kış Uykusu'ndaki yüksek oyuncu performansını ben bu filmde ana karakterlerde göremedim. Onun dışında Bir Zamanlar Anadolu'da filminde daha sık gördüğümüz metafor kullanımı, monolog sahneleri olsaydı tadından yenmezdi. Nuri Bilge bu filmde sadece yönetmenliği senaryoyu değil bütün sorumluluğu sırtına almış. Dünyada hala konuşuluyor film ve Variety, The Guardian, CineVue, Telegraph dahil tam puan alabilmeyi başardı. Kasım ayına kadar da birçok ülkede vizyona girecek, 16 haziran da Sidney Film Festivali'nde gösterilecek. Umarım hak ettiği değeri ve ilgiyi görür. Türkiye sineması için çok büyük bir fırsat ve ilham verici güzellikte bir sanat eseri...9/10