Hesabım
    Yaşamak Güzel Şey
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Yaşamak Güzel Şey

    Yaşamak Güzel Şey be Kardeşim!

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Çıkarın sandıklardan işli, saten geceliklerinizi, henüz kutusundan çıkmamış hediye ayakkabılarınızı, ya da ‘özel bir günde kullanırım’ dediğiniz ama dokunmaya kıyamadığınız fincan takımlarını! Yırtılsın, kırılsın, olsun varsın… Zira antikacılar, ikincielci’ler ya da belediyelerin yardım kutuları ve daha nicesi, sahipleri bir kez bile kullanamadan elden çıkartılan, etiketi üzerinde eşyalarla dolu! Bu girişin nedeni yaşamanın herkesten, her şeyden, her filmden ve her işten güçten bağımsız, gerçekten “güzel bir şey” oluşundan kaynaklanıyor; bu kadar güzel bir şeyi paketi açılmadan, içindeki hazlardan bir haber, ‘o canııımm porselen takımını’ doya doya kullanmadan kendimizi tüketip, sonra da çekip gidiyoruz. Üçüncü uzun metraj filmiyle sinemaseverleri bir kez daha selamlayan Müfit Can Saçıntı, Yaşamak Güzel Şey ile bu kez “İşte sakın ola böyle davranmayın” diyor, tüketmeyin hem kendinizi hem hayatınızı.

    Geçmiş zamanlarda, henüz sosyal medya terimi icat olmamışken e-mailing grupları vardı. İki haftada bir yaşamın anlamını güzelliğini anlatan bir takım yazılar kutumuza düşer, sonunda ise “şimdi sen de bunu en az 20 kişiye gönder, hayatının nasıl değiştiğini gör!” cümleleri ile biten bu e-postalar başımıza iyi bir şeyler gelsin diye aramızda döner dururdu! Ama o kutusu açılmamış eşyalar aynen öyle kalırdı! Müfit Can Saçıntı’nın taze filmi, spam e-mailing’in bile günümüze göre masumane kaldığı o yıllardan 2017’ye, acımasızca değişen günlük yaşantılarımıza bir ışık hüzmesi tutuyor adeta.

    Kendi adını verdiği takıntılı bir adamı başkarakter olarak canlandıran Saçıntı, filmin tüm argümanlarını da Müfit üzerinden kurguluyor. Patronu ve müdür kasten karikatürize düzeyde kapitalist ve çıkarcı olarak çizilen bir reklam ajansında kreatif direktör olarak çalışan 11 yıllık reklamcı Müfit, Yaprak Dökümü dizisindeki Hayriye Hanım misali ezildiği ve haklı olduğu konularda dahi “aman tadımız kaçmasıncı” bir kişiliktir; dertlendiği, sinir olduğu konuları içine atar, gönlünden geçen gerçekleri hep saklar; taksitlerini ödemesi ve evi geçindirmesi gereken maaşı uğruna yaşını, deneyimini patronların, hatta çalışanlarının gözünde hiçe saymak zorunda kalır. Ve bir gün hiç ihtimal vermediği bir haberle karakterimiz 180 derece değişir! Artık her şeye herkese karşı alttan alan Müfit gitmiş, atarlı Müfit gelmiştir! Zira tek bir haber yaşamın kıymetini köprüden önceki son çıkışta farkına varmasını sağlar ve Müfit takıntılarını bir kenara bırakarak hayatına, sevdiklerine, gönlünden geçen her şeye sımsıkı tutunur. Ne kapitalizmin mutluluğu şişeleyip satmasına izin verecektir ne de ailesini Instagram çerçevelerine kaptıracaktır!

    Filmin ana hikayesi Müfit karakterinin dersvari, mesajlar dolu değişimi üzerinden ilerlerken Saçıntı’nın senaryosu beyaz yakalıların iş hayatındaki kıskacından, hepimizi esiri haline getiren sosyal medya canavarlarına uzanan bir eleştiriler zinciri izliyor. Bu zincirden nasibini yapboz tahtasına dönen sınav sistemi, ‘çimenler kanunu’ ve hatta ‘devlet baba’ bile alıyor! Mesaj kaygısı taşıdığı belli olan bazı kalıp cümleler dışında, ‘modern çıkarcı şehir hayatı’ içerisinde ikiz yüzlülüğü bir tarafa bırakabilsek belki bizim de ağzımızdan dökülebilecek kelimeleri AtarAdam Müfit bir bir seslendiriyor.

    Yasemin Conka ise Müfit Can Saçıntı’nın yanında onun eşi olarak hiç sırıtmıyor; ikili orta yaşlarını süren, hayat çarkında boğulan bir çifti mizahi bir dille yansıtmayı başarıyor. Bir not daha; bir kadına kırmızı ruj ne kadar yakışır, Çonka resmen tüm film boyunca bunu ispatlıyor! Filmde oyunculuğuna ve varlığına doyamadığımız isimse şüphesiz ki baba karakteri Zihni Göktay. Kısa süreli rolüyle insanın gözlerini dolduran üstat, keşke daha çok onurlandırsa beyazperdeleri... Görüntü işçiliği açısındansa patlamayan, temiz bir film Yaşamak Güzel Şey; özellikle Atatürk Arboretumu’nda geçen sahneler filmin çıtasını da duygusunu da yükseltiyor. Müzik tercihleri de filmin özellikle dramatik duygusunu perçinleyecek biçimde seçilmiş.

    Bahsettiğimiz gibi filmin bazı kasti karikatürize yönleri ve dikteleri sinemasal açıdan eleştirilebilecek yönleri. Ama genel doku ve duygusallık açısından bir bütün olarak değerlendirmeli ve “hiç gerçekçi değil” söylemlerinden de sıyrılmak gerekiyor belki de bu film özelinde. O kadar ciddiye alıyoruz ki bazen hem izlediklerimizi, hem eleştirileri; çoğu zaman kendimizi bile. “Konu fena değil ama film olmamış!” demekten bir adım öteye geçmek lazım belki de?

    Yılın en duygusal komedi filmi iddiasının içini doldurabilen Yaşamak Güzel Şey özellikle 35-40 yaş üstü olan ve “Ben ne yapıyorum bu hayatta?” diye kendisini sorgulamaya hazır olan seyirciyi yakalayacak oldukça samimi bir film. Kadın seyirciler filme mendilsiz girmesin uyarısında da bulunalım!

    Son söz; yaşamak gerçekten güzel şey, lütfen iş işten geçmeden farkına varın!

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top