“Roma”, hikâyesini de yazan Alfonso Cuarón’un yönetmen koltuğunda oturduğu son derece sıra dışı bir drama…
Biz Cuarón’u bugüne kadar hep “Children of Men” (2006) ve “Gravity” (2013) nin yönetmeni olarak tanıdık…
Ancak galiba “Roma”, onunla ilgili olarak bu iki filme takılı kalmış olan pek çok ezberi bozacak gibi…
Prömiyeri, 30 Ağustos 2018’de Altın Aslan ödülünü kazandığı 75. Venedik Uluslararası Film Festivalinde yapılan film, son derece haklı bir biçimde 3 Academy, 1 Golden Globe ve 3 BAFTA ödülünü de hanesine yazdırmış durumda…
15 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve pek çok festival ile (Academy ödülüne aday olabilmenin ön koşulu olarak) 21 Ekim 2018’de Meksika’daki sınırlı sinema salonu gösterimi sonrasında Netflix tarafından 14 Aralık 2018’de yayın akışına dâhil edilerek yaygın bir biçimde vizyona sokulan filmin şu ana kadar ki, 7.7/10 (137.533 oy) ve 3.7/5 (5.536 oy)olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 9.0/10 (388 yorum) ve 96/100 (50 yorum) olan Rotten Tomatoes ve “Mutlaka İzlenmeli” özel etiketine de sahip olan Metacritic yorum ortalamaları oldukça etkileyici…
Gelin isterseniz, bu son derece iddialı filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle, birde biz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışalım…
Ancak oyunculara geçmeden, Cuarón’un kendisinin, uzun yıllar Birleşmiş Milletler Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunda nükleer fizikçi olarak çalışmış bir babanın üç oğlundan biri olarak 1961 yılında Meksika’da, filmin hikâyesinin yaşandığı Meksiko şehrinde dünyaya geldiğini hatırlatarak şöyle kısaca da olsa filmin hikâyesine bir bakalım…
Artık herkesin malumu olduğu gibi film, 1970 – 1971 yılının Meksika’sını anlatıyor…
Hikâyenin odağında ise, kent merkezinin dışında kısaca “Roma” olarak adlandırılan bölgede kendi müstakil evlerinde yaşayan dört çocuklu orta sınıf bir aile ile ev hizmetlerinde çalışan Cleo (Yalitza Aparicio) isimli bir yardımcı var…
Cuarón’un çocukluğunun da böyle bir evde geçip geçmediğini elbette bilmiyoruz…
Ancak, bildiğimiz ve filmi izlerken fark ettiğimiz en önemli şeylerden biri, orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak kendisinin de o yıllarda, filmde hikâyeye konu olan çocuklarla hemen hemen aynı yaşta olduğu…
Tabii, böyle olunca da insan, acaba karşımızdaki, aslında Cuarón’un kendi yaşamından esinlenerek yazdığı “otobiyografik” tarzda bir hikâyenin filme aktarılmış hali mi diye, kendi kendine sormadan da edemiyor…
Peki, Cuarón bize, hayal meyal ve hayal meyal olduğu içinde “siyah – beyaz” olarak hatırladığı o yılların Meksika’sından neler göstermiş…
Elbette tüm dünyada olduğu gibi, Meksika’da da sinema salonlarında film izlemek o yılların en önemli etkinliklerinden biriydi…
Bunu gösterirken de Cuarón, “La grande vadrouille” (1966) filminden birkaç sahne ile bizim çocukluğumuzun da önemli komedyen figürlerinden biri olan Louis de Funès’e saygıyı da ihmal etmemiş…
Tabii bu ve buna benzer daha pek çok şeyi filmde itinayla sunarken Cuarón, Meksika’nın o yıllardaki siyasi atmosferine değinmeyi de unutmamış…
Ki zaten, bir hikâyede 1970 – 1971 Meksika’sının anlatıldığı söyleniyorsa ve o hikâyede dönemin otoriter devlet başkanı Luis Echeverría Álvarez ile 10 Temmuz 1971’de 120’ye yakın insanın yaşamını yitirdiği, askerlerin yanı sıra Amerikalılarca eğitilen (Cleo’yu hamile bırakan Fermín / Jorge Antonio Guerrero gibi) paramiliter silahlı güçlerin de sokaklarda muhalif avladığı “Corpus Christi Katliamından” bahsedilmiyorsa bilin ki o hikâye, Meksika’ya ait gerçek bir hikâye değil düpedüz pembe bir yalandır…
Tabii bu filmin birde oyuncu kadrosu var…
Ama doğrusunu söylemek gerekirse sadece Cleo rolünde, pek çok Hollywood yıldızına taş çıkartırcasına bir performans sergileyen Yalitza Aparicio’dan söz etmek dahi bu filmin oyuncu kadrosu hakkında fikir vermeye yetecektir…
Bize göre Cuarón, casting direktörü Luis Rosales’in de yardımıyla, bu konuda da şapkadan tavşan çıkartmış…
Zaten, mal ortada olduğu ve sırf bu filmin yorumu ile sabahlamayı planlamadığımız için görüntü yönetmenliği ile editörlük işini de bizzat Cuarón’un üstlendiği teknik kadronun performansı konusuna hiç girmiyoruz…
Sonuç olarak, son yılların en rafine işlerinden biri olan bu arşivlik Cuarón filmi için puanımız 4, önerimiz de “mutlaka izlenmeli” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler…