Hesabım
    Roma
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    5,0
    Kusursuz!
    Roma

    Hatıraların sineması

    Yazar: Ali Ercivan

    Son yıllarda büyük ödülleri de domine eden Meksikalı üç sinemacı arkadaş arasından Alfonso Cuarón, ana akım sinemanın günümüzdeki en usta yönetmenlerinden biri olarak sıyrılıyor. Son Umut (Children of Men) ve Yerçekimi (Gravity) ile onu ciddiye aldıysak, bunun çerçevesinin ne olduğunu unutmamakta fayda var. Cuarón, teknik tarafı kuvvetli, geniş kitlelerin nabzını da tutabilen, iyi bir öykü anlatıcısı. Son filmi Roma da bu çerçevede ürettiği yeni bir başyapıt.

    Netflix yapımı olması sebebiyle sinemalarda izlenip izlenemeyeceği çokça tartışılan ve platformun ilk kez vizyon konusunda kayda değer bir geri adım atmasına vesile olan film, bu sene Akademi Ödülleri’nin de en büyük favorilerinden. Hem En İyi Film hem de Yabancı Dilde En İyi Film ödülünü kazanmaya bugüne dek en çok yaklaşmış yapım muhtemelen. Daha önce yönetmen ve kurgucu olarak heykelciğe ulaşmış Cuarón’a da görüntü yönetmeni, yapımcı ve senarist olarak yeni ödüller getirmesi, böylece onu tarihe geçirmesi de olası.

    Adem ve Havva mitine dair Darwinci bir proje üstünde çalışırken, Cannes Film Festivali direktörü Thierry Frémaux’nun telkiniyle önce daha kişisel bir film yapmaya yönelmiş Cuarón. Fransa’daki yasalar gereği Netflix filmlerinin Cannes’da yarışamaması, dolayısıyla Venedik’e yönelip oradan Altın Aslan kazanması, kaderin bir cilvesi diyelim.

    Yönetmen, bu kişisel projede, kendi çocukluğu üzerinden Meksika’nın yakın geçmişine bakıyor. 1970-71 yıllarında, Mexico City’nin üst orta sınıf semtlerinden birinde yaşayan kendi ailesini anlatıyor aslında. Roma, yaşadıkları ayrıcalıklı mahalleye daha düşük gelirli sınıflar tarafından takılmış gayrıresmî isim. Ailenin dağılmakta olduğunu henüz idrak edemeyen çocuklar, Mixtec kökenli bakıcıları Cleo’yu ablaları gibi sahiplenmiş. Mixtec, Güney Meksika topraklarının kökenleri Azteklerden önceye dayanan yerli halkı. Kıtanın keşfi sonrası Hristiyanlaştırılmış ama Katolik inanışıyla Hristiyanlık öncesi gelenekleri birleştiren bir kültürleri var. Bugün dahi çoğunlukla tarım, avcılık, hayvancılık gibi daha toprakla ve doğayla ilişkili mesleklerde ya da hizmet sektöründe çalışıyorlar. Yani Meksika’nın imtiyazsız bir sınıfını oluşturuyorlar denebilir.

    Cleo, Cuarón ve kardeşlerinin gerçek hayattaki bakıcısı Liboria “Libo” Rodríguez’in kurmaca karşılığı. Film öncelikle onun hikayesini anlatıyor. Ailenin bir parçası muamelesi görmesine rağmen, en mahrem olayların sonrasında bile dönüp ev işleriyle, çatıya asılacak çamaşırlarla, avluda temizlenecek köpek dışkısıyla ilgilenmek onun görevi. Çocuklar dahil kimse de bunu yadırgamıyor, sorgulamıyor. Kendi sınıfları ve yaşam biçimleri içerisinde, sosyal bir bilinçsizlik halindeler. Bugünden geçmişe bakarken, usta bir ana akım sinemacı olan Cuarón, buradaki iki yüzlü muamelenin pekala farkında ama yargılamadan, büyük sözler etmeye çalışmadan, bu eşitsizlik problemini bir film üstünden çözmeye çalışmadan, bu muameleyi fark etmemizi sağlamakla yetiniyor. İzleyenlerin zihninde sınıf bilincine bir katkı sağlayacaksa, bunu slogan atarak değil, farkındalık yaratarak başarıyor.

    Bu açıdan, ana akım sinemanın sınırları içerisinde, politik bir film Roma. Cleo’nun, karnındaki bebeğin babası olduğunu öğrenince hemen sırra kadem basan sevgilisi Fermín, öykünün diğer siyasi kanadına taşıyor bizi. Karakterin üyesi olduğu hükümet destekli paramiliter grup Los Falcones, 1971 senesinde öğrenci isyanlarını bastırmak için devletin maşası olup Corpus Christi Katliamı’na da katılıyor. Meksika yakın tarihinin bu önemli olayı, Cleo’nun yaşamında da büyük rol oynayarak filmin en sarsıcı sekanslarından birine dönüşüyor. Meksika’nın travması, Cleo’nun travması ve çocuklarına baktığı ailenin travması iç içe geçiyor. Ailenin dönüşüm süreci, Meksika’nın dönüşüm süreciyle birarada işleniyor. Filmin gücü de bunu başarabilmesinde zaten.

    Müthiş görüntü yönetimi, yapım tasarımı ve ses çalışmasıyla gerçekten de mümkün olan en iyi sinema salonunda ve en büyük perdede izlenmeyi hak eden bir film Roma. Ancak Netflix sayesinde insanların evlerinde, cep telefonlarında, tabletlerinde, bilgisayar ekranlarında belki tekrar tekrar izleme şansına sahip olmalarının da bu deneyime katacağı kıymetli şeyler var. Cuarón’un kamerası, film boyunca neredeyse hep geniş ölçeklerde, inanılmaz detaylı tasarlanmış bir dünyayı tarıyor sürekli. Her izleyişte görsel ve işitsel yeni ayrıntıların fark edilebileceği, zengin bir sinemasal dünya bu. Günümüzden kendi geçmişine bakan bir sinemacının, bizi zihnine sokup hatıraları arasında gezinmeye davet etmesi gibi... Başka mecralarda da yazdım, bu yaklaşımın henüz gelişim evresindeki VR (Sanal Gerçeklik) sinemasıyla göbek bağı olduğuna da inanıyorum. Dolayısıyla Netflix, Roma’yı seneler içinde tekrar ve tekrar keşfetmek için belki de en uygun platform. Sinemanın kaçınılmaz olarak değişen üretim ve dağıtım modellerine de güzel bir örnek. Ne de olsa Cuarón geçmişin hatıralarında dolaşırken, geleceğin sinemasına dair çok şeyler başarıyor Roma’da.

    Twitter: aliercivan

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top