Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Nicola Yoon’un kitabından sinemaya uyarlanan ‘Her Şey’, aslında John Greenromanlarını çağrıştırıyor. Film, başlarda çok iyi giderken, içten içe bizi şu hisse doğru itiyor: “Bu senaryo sanki bir yerde yoldan çıkacak.”Nihayetinde öyle oluyor, ‘Her Şey’ birkaç virajla tökezliyor, finalde ise çok da inandırıcı bir noktaya ulaşamıyor. Ama yine de yönetmen Stella Meghie’nin temiz rejisi ve iki genç oyuncunun, Amandla Stenberg ve Nick Robinson’ın içten performanslarıyla rahatça izleniyor. Ayrıca eski fotoğraflardan gördüğümüz kadarıyla, siyahi Maddy’nin bir trafik kazasında kaybettiği babasının beyaz olması, keza ona âşık olan Olly’nin de beyaz olması gibi kimi ‘detaylar’, dolayısıyla öykünün çokkültürlü bir dünyaya olan inancı filmin olumlu yanlarından. Keşke öykünün sürprizi de daha sağlam bir bakış açısına ve mantığa sahip olsaymış.
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Sabah
Yazar: Olkan Özyurt
Ama bu filmin hedefinde gençler var. Bunun için izledikleri filmlerde, okudukları kitaplarda güçlü hikaye özlemi çeken yeni nesil için durum biraz farklı olabilir. Romanın gördüğü ilgi düşünülürse gençlerin sinematografiden ziyade filmdeki romantizmin cazibesine kapılması daha olası... Fakat keşke o güçlü hikayeye yakışır bir sinema anlatımıyla film çekilseydi, günümüzün gerçeği olan akıllı telefonlar üzerinden mesajlaşmanın iletişim şeklini nasıl değiştirdiği daha iyi anlatılsaymış da diyor insan. Her şeye rağmen film Amandla Stenberg ve Nick Robinson gibi iki yetenekli oyuncuyu da müjdeliyor bize. Stenberg'i Açlık Oyunları'ndan, Robinson'u ise Jurassic World'den tanıyoruz. İkili Her Şey'de iyi bir kimya tutturup oyunculuklarını daha rahat gösterebiliyorlar. Sonuçta vizyon açısından sayıca çok ama nitelik olarak zayıf haftanın öne çıkan filmlerinden Her Şey, gençlik, onların hayat algısı, aileleriyle ilişkileri ve aşk üzerine sözleri olan romantik bir dram.
Eleştirinin tamamı için: Sabah
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Film tam anlamıyla duygusal bir yapım. Bir tür Love Story: 1970 yılında gelip tüm dünyayı ağlatan Erich Segal romanı ve ondan Arthur Hiller’in yaptığı film... Ali McGraw- Ryan O’Neal ikilisini nasıl sevmiş, ne denli gözyaşı dökmüştük!...Şimdi, neredeyse 50 yıl sonra bir benzeri geliyor. Oyuncuları sempatik, diyalogları zekice, finaldeki sürpriz ilginç. Ama bu yeter mi? Sürekli çalan bir müzik yorucu değil mi? Öbür filmde Fransız besteci Francis Lai’in Oscar alan müziği/ şarkısının yerini burada kullanılan çok sayıda hoş parça tutabilir mi? Ve filmden yayılan biraz ‘mamul’ (imal edilmiş), hayli yapay hava görmezden gelinebilir mi? Evet, tüm bunlar olabilir. Yeter ki genç olun, aşka hala inanın ve onun aslında yanı başınızda olabileceği efsanesini ciddiye alın.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Hurriyet
Nicola Yoon’un kitabından sinemaya uyarlanan ‘Her Şey’, aslında John Greenromanlarını çağrıştırıyor. Film, başlarda çok iyi giderken, içten içe bizi şu hisse doğru itiyor: “Bu senaryo sanki bir yerde yoldan çıkacak.”Nihayetinde öyle oluyor, ‘Her Şey’ birkaç virajla tökezliyor, finalde ise çok da inandırıcı bir noktaya ulaşamıyor. Ama yine de yönetmen Stella Meghie’nin temiz rejisi ve iki genç oyuncunun, Amandla Stenberg ve Nick Robinson’ın içten performanslarıyla rahatça izleniyor. Ayrıca eski fotoğraflardan gördüğümüz kadarıyla, siyahi Maddy’nin bir trafik kazasında kaybettiği babasının beyaz olması, keza ona âşık olan Olly’nin de beyaz olması gibi kimi ‘detaylar’, dolayısıyla öykünün çokkültürlü bir dünyaya olan inancı filmin olumlu yanlarından. Keşke öykünün sürprizi de daha sağlam bir bakış açısına ve mantığa sahip olsaymış.
Sabah
Ama bu filmin hedefinde gençler var. Bunun için izledikleri filmlerde, okudukları kitaplarda güçlü hikaye özlemi çeken yeni nesil için durum biraz farklı olabilir. Romanın gördüğü ilgi düşünülürse gençlerin sinematografiden ziyade filmdeki romantizmin cazibesine kapılması daha olası... Fakat keşke o güçlü hikayeye yakışır bir sinema anlatımıyla film çekilseydi, günümüzün gerçeği olan akıllı telefonlar üzerinden mesajlaşmanın iletişim şeklini nasıl değiştirdiği daha iyi anlatılsaymış da diyor insan. Her şeye rağmen film Amandla Stenberg ve Nick Robinson gibi iki yetenekli oyuncuyu da müjdeliyor bize. Stenberg'i Açlık Oyunları'ndan, Robinson'u ise Jurassic World'den tanıyoruz. İkili Her Şey'de iyi bir kimya tutturup oyunculuklarını daha rahat gösterebiliyorlar. Sonuçta vizyon açısından sayıca çok ama nitelik olarak zayıf haftanın öne çıkan filmlerinden Her Şey, gençlik, onların hayat algısı, aileleriyle ilişkileri ve aşk üzerine sözleri olan romantik bir dram.
T24
Film tam anlamıyla duygusal bir yapım. Bir tür Love Story: 1970 yılında gelip tüm dünyayı ağlatan Erich Segal romanı ve ondan Arthur Hiller’in yaptığı film... Ali McGraw- Ryan O’Neal ikilisini nasıl sevmiş, ne denli gözyaşı dökmüştük!...Şimdi, neredeyse 50 yıl sonra bir benzeri geliyor. Oyuncuları sempatik, diyalogları zekice, finaldeki sürpriz ilginç. Ama bu yeter mi? Sürekli çalan bir müzik yorucu değil mi? Öbür filmde Fransız besteci Francis Lai’in Oscar alan müziği/ şarkısının yerini burada kullanılan çok sayıda hoş parça tutabilir mi? Ve filmden yayılan biraz ‘mamul’ (imal edilmiş), hayli yapay hava görmezden gelinebilir mi? Evet, tüm bunlar olabilir. Yeter ki genç olun, aşka hala inanın ve onun aslında yanı başınızda olabileceği efsanesini ciddiye alın.